Etiket: <span>psikolog</span>

Ayrılık İnsanı Değiştirir mi ?

Ayrılığın İnsana Etkisi

 

İnsanların yaşadığı genel problemlerden biride ayrılıktır. Ayrılık ilişkiyi başlatmak kadar doğal bir süreçtir. Ancak bu süreci atlatmak insandan insana göre değişir. Bazı insanlarda oldukça fazla yıkım gösterdiği bu dönemde bazı insanlarda normal hayatlarına güzel bir şekilde devam eder. Bu oldukça değişken bir özelliktir. Szlere farklı tür insanların özellikleri ve davranışları hakkında detaylı bilgi vereceğiz.

 

Ayrıldığında Kendini Kapatan İnsan Özellikleri

 

Her insanın ayrılığı atlatması değişkenlik gösterir. Bu yüzden kimse kimsenin ayrılma döneminde geçirdiği süreci sorgulayamaz. Ayrıldığında kendini kapatan insan durgunlaşır ve sessizleşir. Kendini dış dünyadan soyutlar kendi iç dünyasına hapsolur ve kafasında olan sorulara cevap aramak ister. Bu belki uzun bir süre belki de kısa bir süre içerisinde son bulur. Daha sonra güçlü bir şekilde hayatına devam ederler. Ancak bu dönemde sessizliğini korur ve kendi kafasındaki düşüncelerine kapılır. İnsanların kendi hakkında veya ilişkisi hakkında olan düşüncesinden ziyade kafasında olan düşünceleri önemser ve buna yönelik çalışmalar yapar. Ancak Eninde sonunda hayatına yaşama ve hedeflerine devam eden bu özellik genellikle insanların beşte ikisini de bulunmaktadır. Bu genele bakılacak olursa ortalama bir orandır ancak yeterli değildir. Çünkü günümüz ilişkilerinde artık saygı ile bitirmekten ziyade karşı tarafa olan hakaret ya da nefret içerikli sözler söylemek oldukça yaygındır. Ancak sessiz ve sakin bir şekilde bu süreci atlatmak ve hayatına devam etmek gerekmektedir.

 

Ayrılık İnsanı Değiştirirmi
Ayrılık İnsanı Değiştirirmi

Ayrılık Sonrası Takıntı Yapan İnsanlar

 

Takıntılı insanda genellikle ayrılık sonrası bir psikolojik sorundur. karşıdaki kişiye duydunuz bağlılık ve bağımlılık dolayısıyla bu takıntı ayrılık sonrası gerçekleşir. Onsuz yaşayamam, onsuz hayatına devam edememe veya hiçbir şeyi başaramama gibi düşünceler sizi takıntılı biri haline getirir. O kişiyi hayatınızda zorla veya isteyerek tutmak, hiçbir şey olmamış gibi davranmak ve sağlıksız düşüncelerle hayata devam etmek bu takıntılı insan örneklerinden biridir. Bu yüzden sizler de bu gibi takıntılı insanların psikolojik sorunu olduğundan emin olarak bunun daha iyi çözüme kavuşması için yardım etmeniz gerekmektedir. Çünkü takıntılı insan psikolojisi bir müddet sonra kişiye ve karşı tarafa oldukça fazla zarar verir ve bu uzun süreli bir psikolojik tedaviden sonra sağlığa kavuşma anlamına gelir. Bu uzun süre yaşamamak için baştan iyi bir şekilde anlaşarak ve bu takıntıda halini dikkate alarak geçirmek önemlidir.

 

Ayrılık Sonrası Başka İnsanlara Yönelmek

 

Bu hayatımızı iki türlü olarak görülmektedir. İlk olarak ayrıldığında insanlar kendini yalnız hissetmekten ziyade birilerinin yanında, birileri ile konuşarak veya zaman geçirerek halletmeye çalışmaktadırlar. Bu kişiler kişinin hayatında arkadaş veya aile olabilmektedir. Değişen bu insan tipleri içinde değişmeyen tek şey ise insanın yalnız hissetmemek için yanında sürekli birini bulundurma ihtiyacıdır. Dolayısıyla konuşmak, tartışmak belki de sürekli ilişki konusunu açmak ve ayrılığından bahsetmek isterler. Sadece konuşarak rahatlar, konuşarak bir şeylerin kafasına çözüme ulaştığını hissederler. Bu yüzden de ayrılık sürecini atlatana kadar da sürekli insanlarla konuşma iletişim veya odak haline gelme isteği halindedirler. Bunu anlatmak için yalnızlığa alışmak, yalnızlığı sevmek ve kendini bulmak adı altında çalışmalar yapmak gerekmektedir. Bu ayrılma sonrası insan psikolojileri çoğu hastalıktan veya hasta olabilme ihtimaline karşı görülmektedir. Dikkatli bir şekilde psikolojinizi koruyarak bu süreci atlatmak bizim için en sağlıklısı olacaktır. İkinci olarak görülen insan tiplerinden biri de ayrılık sonrası hemen yeni bir ilişkiye başlamaktır. Buna toplum dilinde yara bandı olarak kullanma ifadesinde kullanmaktayız. Eğer bizler bir ilişkiden çıktığımızda o yorgunluğu veya o aradaki etkileşimi atlatmadan yeni bir ilişkiye veya flört olarak kisiyle konusmaya başlarsak bu ağır bir süreçten geçeceğimizi dair bir işaret olacaktır. Bizler eğer bir ilişkiye bitirdiğimizde onu silmezsek ve o sekilde bir yeni iliskiyr baslarsak bu bizi her acıdan hayatımıza etki edecektir. İlk önce unutmayı ve sindirmeyi beklemek kendiniz icin yapacak en önemli seylerdendir. Daha sonralardan tabii ki de yeni ilişkiler, yeni insanlarla tanışma gibi olaylar gerçekleştirmek mümkündür. Ancak ayrıldıktan hemen sonra ilişki yapmak size ya karşıdaki kişiye zarar verir ve karşı tarafa da yapılan büyük bir saygısızlıktır.

Cute couple in a field. Lady in a hat. Man in a brown coat.

Ayrılığın Arkadaş Ortamında Ki Etkisi

 

İlişki yapıldığında insan kendini bir tık özgüvenli hissetmektedir. Yanındaki insana tamamen güvencesi olmakla birlikte onun da bir şeyler yapmak veya arkadaş ortamına girmek kendini huzurlu ve mutlu hissettiriyordur. Ancak bunun sona ermesi toplumdan kendini yalnızlaştırma, ötekileştirme ve aynı zamanda kendinesorun aramaya teşvik etmektedir. Bu nedenle arkadaş ortamında da bir hayli düşük performans veya duygusal olarak çöküş gerçekleştirmek mümkündür. Buna yönelik bir kaç arkadaşınız ile aranızın bozulmasını birileriyle kavga etmeniz veya kafanızda bazı olayların yanlış bir şekilde dönmesi normaldir. Bu bir süreçtir ve anlatılması için zaman gereklidir.

Bu zamanı en iyi şekilde değerlendirmek için biraz daha tek başınıza yalnız kafayla ve sakin bir şekilde düşünmek gerekmektedir. Siz de öyle, eğer ayrılık aşamasında iseniz veya ayrılma sürecine girdiyseniz kendinizi yalnızlığa tek başına olmaya alıştırmanız gerekir. Bu insan hayata her zaman tek başına gelmiştir ve tek başına devam edecektir. Bizler kendi ayaklarımızın üzerinde durmadıkça hiçbir şey yolunda gitmez ve kendi özgüvenimizi benliğimizi bulamayız. Bu yüzden insan ilk önce kendini sevmeli kendiyle barışık olmalı ve kendi hedefleri doğrultusunda tek başına ilerlemeyi öğrenmelidir. Bir insana muhtaç kalmak oldukça yanlış bir tercih ve aynı zamanda psikolojik olarak büyük bir hasara neden olur. Kimse kimseye bu hayatta mecbur veya bağlı olmak zorunda değildir.

 

Ayrılık Zor Mudur?

 

Ayrılık insanı değiştirir. İnsanın düşüncelerini, karakterini, davranışlarını her açıdan farklı farklı bir şekilde görmemizi sebep olur ve oldukça şaşıracağımız durumlar ortaya çıkar. Sizler tanıdığınız insanların ayrıldıktan sonra değişmiş olabileceğini görmektesiniz. Bunun için ilk olarak bu ayrılmayı kaldırabilecek bir bünyeye aynı zamanda psikolojiye hazır olup olmadığını test etmek gerekmektedir. Eğer hazır değilse bu ağır süreci en iyi destekle atlatması mümkündür. Karşı taraftan aldığı destekleyici tarzda yorumlarla anlatması mümkündür. Ancak tek başına yalnız destek almadan atlatmak kişi için çok zorlu bir süreçtir. Bu nedenle yakınlarınız veya çevrenizde ayrılma aşamasında olan insanlara gördüğünüzde onların yanında kendinizin olduğunu hissettirmeniz önemlidir. Bu hem erkek hem de kadın için geçerli olan bir süreçtir. Kadınların daha fazla duygusal olmasını, erkeklerin bu dönemi zor geçirmediği anlamına gelmemektedir. Bir ilişki bittiğinde pişman olacak geri dönecek gibi cümleler kurması yanlıştır.

Kisiye zarar vermektedir. Bitti cümlesini kurmak önemlidir. Karşı tarafa ayrılık sonrası hakaret etmek, aşağılamak, arkasından konuşmak gibi hatalı davranışlarda bulunmamak gerekmektedir. Size ne yapmış olursa olsun karşı taraf bir insandır ve sizler kendi karakterinizi bozmadan aynı şekilde ona karşıxhal ve tavırlara da devam etmeniz gerekmektedir. İlişkiyi kesmek istiyorsanız da bunu açık bir şekilde ve saygı ile yapmanız gerekir. Küfür, aşağılama gibi tarzda olaylar bu konularda olmamalıdır. Ayrılık zordur bunu atlatması daha zordur. Sizler ayrılıktan korkmayın, ayrıldığınızda da duygularınızı en içten bir şekilde yaşayarak büyümeyi ve gelişmeyi göz önüne alın. Ayrılık insanın doğasında vardır. Bizler ne kadar ilişkiye yönelik adımlar atıyorsak bazen insanlar içinde ayrılık vakti gelmiş ve bu adımları atması gerekmektedir. Sizler bu süreçte insanlara yardım etmek, destek olmak gibi psikolojik açıdan yardımlarda bulunabilirsiniz. Bu her iki taraf için de iyi gelebilecek ayrıntılardır. Kişinin kendi karakterine ve tercihine göre onu bu süreçte yalnız bırakma veya yanında olma isteğini karşılayabilirsiniz. Ancak şu vardır ki zaman her şeyin ilacıdır ve ayrılık ve bir zaman sonra geçer gider. Sizler kendi önünüzde hedefe bakarak tek başına ayakta durmayı öğrenmeniz gerekir. Bu hayata tek başımıza geliyoruz bir insana bağlı olarak değil.

 

Ayrılık konusunda uzman yardımcı için hemen randevu oluşturabilirsiniz. Ankara Psikolog randevu oluşturmak için formu doldurabilirsiniz.

 

İnstagram : Psikolog Kübra Meşe

Youtube : Psikolog Kübra Meşe

Ergenlik Döneminde Yanlızlaşma

ERGENLİK DÖNEMİNDE YALNIZLAŞMA: DÖNÜŞÜM

Ergenlik Nedir?

Canlı dediğimiz varlıklar sürekli olarak gelişim ve değişim sürecinde hayatlarını devam ettirirler. Değişim biz insanların vazgeçilmez bir parçasıdır. Masum bir bebek olarak dünyaya gözlerimizi açıp ardından minik adımlarla hayata tutunmaya çalışırız. Daha sonra okula başlarız çünkü bu da değişimimizin bir parçasıdır.  Yeni bilgiler edinmek, yeni bir ortama girmek, kendimizi hayatın olasılıklarına adapte etmek… aslında her biri de ne kadar güzel zamanlar öyle. Büyüdükçe fikirlerimiz de büyür, büyümek demek dönüşümümüzün eti kemiğidir. Bahsi geçen dönemden sonra ise yetişkinliğe adım atarız ve uzunca bir süre bu dönemde hapsoluruz; evet hapsoluruz diyorum çünkü günümüz koşulları tam olarak bir hapis biz yetişkinler için fakat bebekler, çocuklar, ergenler ve yaşlılar bu hapisten kendilerini sıyırmayı başarmış olanlardır.

Konumuza dönmek gerekirse diyebilirim ki bir dönem var ve en sıkıntılı devrimiz olarak tarihe kazınmıştır. İnanılır gibi değil fakat duygularımızın zirvede olduğu ve dolu dolu yaşandığı bir dönemden bahsediyorum. Ergenliğin abartılacak veya hor görülecek bir tarafı olmadığı şahsi fikrimdir. Böylesine hayata en içten duygularla bakan bireyleri izole olmuş hissettirmek biz büyüklerin yaptığı en büyük hatalardan biridir, ne var ki hatalar düzeltilmek için vardır.

 

Ergenlik Dönemi

Bildiğimiz üzere ergenlik dönemi dediğimiz kısım bizi 12-18 yaş aralığımızda yakalar ve bazen etkileri kalıcı olup bizi sevdi mi gitmek istemez. Çocukluktan kurtulup öyle gotik bir döneme adım atarız ki kendimiz bile inanamayız yaptığımız, seçtiğimiz, sevdiğimiz her şeye. Önceden de dediğim gibi en yoğunlaştığımız nokta ise duygularımızdır. Bebeklik ve çocukluk dönemi ne kadar umursamaz olsa da ve yetişkinlik ise ne kadar aşırı duyarlı olsa da ergenlik dediğimiz nokta arada kalmış nereye gideceğini kestiremeyen bir dönemdir. Kulağa içler acısı gibi gelse de, ki evet öyle aslında, bardağın dolu tarafından bakabilir veya at gözlüğü yerine pembe gözlükleri kullanmak hepimizin, özellikle de ergenlerin faydasına olacaktır. Bu yaş aralığında ki bireyler kendi özlerini tamamlamaya çalışan sefil görünümlü gayet aklı selim canlılardır. Deneyimledikleri bu dönem onları bir akıntıya sürükler ve ordan sağ salim çıkmalarını, o akıntıda kimliklerini bulmalarını ister. Görünürde bu çok zordur fakat ergenlik döneminin istediği şey, yani kimlik arayışı suyun altında değildir, etrafında ki ormanda, çiçeklerde, gökyüzünde, kısacası görmekte. Bazen çorabımızın tekini kaybederiz ve aramaya koyuluruz, gözümüzün önünde olan şeyi göremeyiz çünkü işleri zorlaştırmakta üstümüze yoktur. Kimlik arayışı da budur işte, ergenlerin kimliği bir tür oluşum sürecindedir ve ister istemez bir şekilde tamamlanan bu süreçte nasıl tamamlandığı asıl konumuzdur.

  • Hırçın tavırlar

Hırçın tavırlar, aşırı romantik bakışlar, platonik aşklar, utangaçlık ve yenilikler…bunlar ve daha fazlası diyebileceğimiz özellikler ergenlerin yaşadıkları yeni özelliklerdir. Yenilik her zaman alışılması ve bazen de kabullenilmesi zor olan bir aktivitedir. Ergenlerin de çocukluktan henüz çıkmış bedenlerinde yaşadıkları yenilikler, diğer bir deyişle gelişmeler onları bir tık hırçınlaştırmaktadır çünkü beklenmedik bu oluşumlar istemsizce olmaya başlamıştır ve birey buna engel olamamaktadır. Hırçınlığın alt sebeblerinden biri de budur. Görünüşlerine aşırı ilgili olan ergenler, bu dönemde istemedikleri veya beklendik bir şekilde meydana gelen istençleri hoş karşılayamazlar, ki bu duruma karşı çıkmak onların en doğal hakkı çünkü bedenlerinde bir devrim gerçekleşiyor ve bu bireyler buna “dur” diyemiyorlar.

  • Büyüdükleri ortamlar

Büyüdükleri ortamlar ise onların duygu durumunu etkileyen, aynı zamanda tetikleyen başlıca etkendir. Tam olarak bir oluşum süreci olan ergenlik dönemi, etrafında gördüğü, duyduğu, hissettiği bütünü girdap gibi içine çeker ve bunun pozitif veya negatif olmasıyla ilgilenmez. Özellikle de en popüler olan ne ise, bu bir nesne de olabilir bir duygu da, kendisini ona kaptırmaktan çekinmez. Her şeyi standartlaştırmak gibi bir huyu da vardır. Ergenlerle dolu bir sınıfa girdiğiniz de farklı karakterlerden bir sürü insanı görebilirsiniz fakat çok iyi ve detaylı gözlemlerseniz; aksi halde hepsi size aynı karakterde görünür. İşte yanlış olan, özellikle de eğitimcilerin yaptığı en büyük hata budur. Ergen adı altında her bir öğrenciyi aynı çatı altında birleştirmek o kadar yanlış bir harekettir ki ilerleyen dönemlerde bireyin psikolojinin bozulmasında etkili olabilir.

  • İzole Olma

Bir ergenin yalnızlaşmasının, izole olmasının birincil sebebi oluşturduğu kimliğin etrafındakiler tarafından yıkılmasıdır. Bir nevi kendisine kurduğu düzenin veya yaptığı bir evin bozulması…Duyguları incinen ergen, ciddi anlamda depresif hissedebilir çünkü tam olarak kendi seçimlerine, ilgi alanlarına, sevdiklerine göre bir dünya yaratmışken sırf bir başkası sevmedi diye bozulması ve herkesle aynı türe girmesi ergenlikte başlayan depresyon sebebidir. Sessizleşen bir birey ergenlikte sürekli incitici söylemlere maruz kalmış veya fikirlerinden ötürü aşağılanıp susturulmuş olabilir. Bir sınıfta sessiz bir öğrenciniz veya arkadaşınız varsa üstüne gitmektense onun dünyasına girip iletişime geçmek en akıllıca hareket olacaktır. Duygularını fazlasıyla yaşayan, enerji bombası bir tanıdığınız varsa ilgisizlik görmüş olma ihtimali çok yüksektir. Fark edilebilir ki iyi veya kötü duyguların uç noktalarda yaşanması ergenlik döneminde kimliğin oluşumunda bir hasar meydana geldiğini göstermektedir, aşırı sessizlik hali veya aşırı hareketlilik.

ERGENLİK DÖNEMİNDE YALNIZLAŞMA: DÖNÜŞÜM
ERGENLİK DÖNEMİNDE YALNIZLAŞMA: DÖNÜŞÜM

Ergenlik döneminde Ne Yapılmalıdır?

Ergenlik döneminde, özellikle biz büyüklerin yapması gereken en önemli şey ergenleri fikirlerinden, seçimlerinden ötürü aşağılamamak ve iletişimi dengede tutmaktır. Anne babalarımız bu süreçten geçmemiş gibi davranmayı bırakıp günümüz şartlarına göre değerlendirerek ergenlere yeni bir dünyanın kapılarını açabilir. Ebeveynler, yetişkinliğe adım atacak çocuklarını bu konuda bilinçlendirip doğru bir yolda büyütürlerse sınıf ortamında da bireyler kendilerini daha iyi hissedebilir ve sağlıklı bir yetişkinlik dönemine güvenle adım atabilirler. Unutulmamalıdır ki sağlıksız geçmiş ergenlik dönemi ilerde ciddi travmalar bırakarak kişinin hoş olmayan suçlara karışmasına sebep olur. Günümüz de haberler de duyduğumuz kadın cinayetleri, tecavüzler, hırsızlık, hayvanlara işkence etmek vs. hepsi ergenlik travmalarının birer sonucudur. Ergenlik dönemi ne abartılacak ne de hafife alınacak bir dönemdir. Ergen bireyleri kendi isteklerimiz doğrultusunda şekillendirmektense kendi alanlarında ve kendi hamurlarında yoğrulmalarını sağlamak en tabii önceliğimiz olmalıdır.

“Ergenlik, insandaki en kötü ve en iyi dürtülerin birbirleriyle savaştığı ve kişiyi ele geçirmeye çalıştığı dönemdir.”

  • Stanley Hall

 

LUNA KHAN

 

Ankara çocuk veya ergen psikolog randevusu oluşturmak için bizlere 0312 923 12 11 numarasından veya 05528781211 numaralarından ulaşabilirsiniz.

Ankara Psikolog Önerileri

İzlenmesi Gereken 10 Psikolojik Gerilim Filmi

Mutlaka İzlemeniz Gereken 10 Psikolojik Gerilim Filmi

 

Psikolojik Gerilim Filmleri

Sizler İçin 10 Psikolojik Gerilim Film Listeledik.

1- “Memento” (2000) – Christopher Nolan tarafından yönetilen bu film, kısa bölümler halinde anlatılan bir hikâyeyi takip etmeyi gerektirir ve izleyiciyi kafası karıştıran bir şekilde etkiler.

Psikolojik Gerilim Filmi MEMENTO
Psikolojik Gerilim Filmi MEMENTO

 

2- “Shutter Island” (2010) – Martin Scorsese tarafından yönetilen bu film, bir polis memuru olan Leonardo DiCaprio’nun Shutter Island adlı bir adada geçen gerilim dolu bir hikâyeyi anlatır.

Shutter Island
Shutter Island

3- “Inception” (2010) – Christopher Nolan’ın yönettiği bu film, bir grubun beyinleri içine girerek rüya dünyasında bir hırsızlık işlemeye çalıştığı bir hikâyeyi anlatır.

inception
inception

4- “The Sixth Sense” (1999) – M. Night Shyamalan tarafından yönetilen bu film, bir çocuğun ölülerle iletişim kurabildiğini keşfeden bir psikologun hikâyesini anlatır.

5- “Old Boys” (2003) – Park Chan-wook tarafından yönetilen bu film, bir adamın 15 yıl boyunca bir odaya hapsedildiği ve sonrasında neredeyse bir günde tüm hayatını yeniden keşfetmeye çalıştığı gerilim dolu bir hikâyeyi anlatır.

Old Boys
Old Boys

6- “Fight Club” (1999) – David Fincher tarafından yönetilen bu film, bir günlük hayatı sıradan bir adamın bir boksa katılmaya başlamasıyla birlikte değişmeye başlayan hikâyesini anlatır.

Fight Club
Fight Club

7- “The Prestige” (2006) – Christopher Nolan tarafından yönetilen bu film, iki sihirbaz arasında geçen rekabeti ve birbirlerine olan kinlerini anlatır.

The Prestige
The Prestige

8- “Primal Fear” (1996) – Gregory Hoblit tarafından yönetilen bu film, bir papazın cinayetiyle ilgili bir davada savunma avukatı olan Richard Gere’nin hikâyesini anlatır.

Primal Fear
Primal Fear

9- “The Village” (2004) – M. Night Shyamalan tarafından yönetilen bu film, bir köyde yaşayan insanların gerçek dünyayla ilişkilerinin nasıl olduğunu anlatır.

The Village
The Village

10- “Mulholland Drive” (2001) – David Lynch tarafından yönetilen bu film, Hollywood’da geçen gerilim dolu bir hikâyeyi anlatır ve izleyiciyi sürekli olarak şaşırtmayı başarır. Bu film, psikolojik gerilim türünde önemli bir yere sahiptir ve mutlaka izlenmesi gereken bir filmdir.

Mulholland Drive Psikolojik Gerilim Film Önerisi
Mulholland Drive Psikolojik Gerilim Film Önerisi

Ankara Psikolog Randevusu almak için bizleri whatsapp veya mesaj yolu ile iletişime geçebilirsiniz.

Ankara ve Çankaya bölgesi Psikolog hizmeti sağlamaktayız.

Online Psikolog ve Yüzyüze Psikolog randevusu için bizi arayabilirsiniz.

Ankara Çift Terapisi

Psikolojik Dayanıklılık Nasıl Arttırılır?

Psikolojik Dayanıklılığı Artırma Yolları

Psikolojik Dayanıklılık Nasıl Arttırılır?

  • Direnç ve Değişim

“Direnç” kelimesi psikolojide, özellikle olumsuz veya travmatik anlardan geçerken olaylara uyum sağlama yeteneğini adlandırmak için kullanılır.Psikolojik Dayanıklılığı  bu tutum, insanların zorluklarla oldukça olumlu bir şekilde yüzleşmelerini ve daha güçlü çıkmalarını sağlar: Dirençli birey aslında zor bir anı kişisel gelişim için bir fırsata dönüştürmeyi başarır. Bu esneklik sayesinde insanlar çok fazla psikolojik sorun yaşamadan günlük hayatına devam edebiliyor. Dirençli bir kişi kendine güvenir, uyum sağlayabilir ve kendini kontrol edebilir. Gerçeği olduğu gibi kabul eder, hayata anlam verir ve bunun için de hedeflerine ulaşmak için doğru azme sahiptir. Bu özellikler, dış koşullar daha zor olduğunda bile ilerlemenizi sağlar. Direnç, bu nedenle, umudumuzu ve özgüvenimizi kaybetmeden günlük zorluklarla yüzleşmemize yardımcı olan bir beceridir. Çok erken pes eden insanlar genellikle dayanıklılıktan yoksundur. Bununla birlikte, dirençlilik yalnızca bazı konuların özel bir yeteneği değildir. Aksine, daha az dayanıklı olan bireyler bu özelliği arttırma fırsatına sahiptir.

 

Psikolojik Dayanıklılık
Psikolojik Dayanıklılık
  • Dayanıklılığı Artırmak Mümkün mü?

Direnç, geliştirilebilen bir özelliktir. Bu, bazı olaylardan acı çekmeden geçeceğiniz anlamına gelmez, ancak olumsuz olaylarla başa çıkmak için en uygun araçları sunacak bir tür koruma “bariyeri” oluşturmak mümkün olacaktır.

Bir “sosyal ağ” oluşturun

Bireyin diğer bireylerin desteğini alması çok önemlidir. Gerçekten de en zor anlarımızda bize söz veya davranışla yardımcı olabilecek insanlardan oluşan bir güvenlik ağına sahip olmak gerekir.

Kendini kapatma

Dirençli olmak, tüm sorunlarını kendi başına çözebilen bir süper kahraman olmak anlamına gelmez. Başkalarından yardım istemek veya sorunlarınız hakkında diğer insanlarla konuşma fırsatı bulmak çok faydalıdır. Bir şüpheyi veya bir sorunu yüksek sesle dile getirmek, kişinin kendi içindekini bile netleştirmesine yardımcı olur.

Hedeflerinizi geliştirin

Hayatta hiçbir amacınızın olmaması her şeyi daha da zorlaştırır. Gerçekçi olmaya çalışarak hedeflerinizin bir listesini yapın. Kendinizi test edin, harekete geçin ve hedeflerinize ulaşmak için sebat edin.

İrade

Birçok dış olay bize bağlı değil. Bunun yerine, onları yorumlama ve yüzleşme yeteneği bize bağlıdır. Eylemlerinizin olanları değiştirebileceğini veya düzeltebileceğini bilmek, hedeflerinize ulaşmanıza yardımcı olur.

İyimser olun ama gerçeği kabul edin

Hayatınızı analiz etmeye çalışın, her şey kötü değil. Kontrol %100 sizde olmayabilir ama farklı durumlara karşı tepkinizi kontrol edebilirsiniz. İyimser olmak, gerçekçi olmamak anlamına gelmez. Gerçeği kabul etmemek aslında bize onu değiştirebilme imkanı vermiyor. Başkalarını suçlamayı bırakın ve hedeflerinize ulaşmak için bir çözüm bulmaya odaklanın.

Harekete geç

Harekete geçmemek, her şeyi olduğu gibi, hiçbir gelişme ya da kötüleşme olmadan bırakmak demektir. Ancak çözüm kendiliğinden gelmeyecektir. Sevmediğiniz durumlardan bir çıkış yolu bulmak için enerjinizi kullanın. Aslında enerjinizi kullanmanız, hedefleriniz ve olası çözümler hakkında daha geniş bir vizyona sahip olmanızı sağlayacaktır.

 

Ankara Klinik Psikolog Randevusu için bağlantı ya tıklayabilirsiniz.

 

Aldatma İsteği Neden Olur?

Aldatma İsteği Neden Olur?

Aldatma İsteği Neden Olur

Aldatma genellikle ilişkideki sorunların nedeni değil sonucudur ve ilişkide eksik olan bir şeye işaret eder. Duygusal bağın olmaması, insanların hayatta hissettikleri boşluğu doldurma isteği, dikkat çekme, kendini kanıtlama, sonsuz aşk duygusu arayışı gibi nedenler olabilir. İlişkide gerçekçi olmayan beklentiler, aile geleneklerinin tekrarı, kişilik bozukluğu, cinsel bağımlılık, bir partnerin sadakatsizliği nedeniyle öfke veya intikam, bir ilişkide ihmal, mümkün olduğu kadar çok partnerle cinsel ilişki yaşama arzusu, başka birine çekim de bu sebepler arasındadır. Bazen bir kişi, aldatmaya karşı daha hoşgörülü bir tutum sergileyen bir kültürden gelebilir. Bununla birlikte, kişisel arzunuz tek eşli bir fiziksel ve duygusal ilişki ise, yukarıdakilerin tümü bu tür davranışların bir gerekçesi veya nedeni değildir.

Aldatmayla Başa Çıkmak

Aldatmayla başa çıkmak travmatik bir olaydır ve bir ilişkiyi ve güveni yeniden inşa etmek çok zaman gerektiren uzun bir süreç olabilir. Aldatılan kişi bu keşfin ardından büyük bir şok yaşar ve temel güveni sarsılır. Her iki tarafta da güçlü duygular mevcuttur ve bir kişinin nasıl tepki vereceği, ilişkinin süresine ve türüne, ortaya çıkma şekline, geçmiş deneyimlere ve duygusal olgunluğa bağlıdır. Hiçbir ilişki birbirine benzemez ve aldatmanın keşfedilmesinden sonraki günler ve haftalar, dakikadan dakikaya değişen güçlü duygularla doldurulabilir. Güçlü duyguların telaşı içinde önemli kararlar almamanız ve sizin ve eşinizin ilişkinizin hala çabaya değer olup olmadığını düşünmek için gerekli zamanı ve alanı ayırmanız önemlidir.

İlişkinin Devam Edip Etmeyeceğine Karar Vermek

İlişkinizin devam edip etmeyeceği, partnerinize tekrar güvenip güvenemeyeceğiniz gibi birçok soru ortaya çıkabilir. Bu soruları cevaplamak zaman alacaktır. Yoğun duygular, ruh hali değişimleri, uyku ve yeme bozuklukları olabilir ve gün içinde çalışabilmeniz için kendinize iyi bakmanız önemlidir. Yolunuza çıkan duygularla savaşmayın. Onları tanımaya ve normal olarak kabul etmeye çalışın. Utanç, öfke, boşluk, sahiplenme, hayal kırıklığı ve üzüntü hissetmeniz mümkündür. Kendinizi çok yalnız ve üzgün hissettiğiniz ve her şeyin eskisi gibi olmasını istediğiniz için, birdenbire aldatmayı unutma ihtiyacından dolayı şoke olabilir ve hüsrana uğrayabilirsiniz. Belki de kaybolmuş hissetmeniz ve daha akıllı olmanız gerektiğini düşünmeniz sizi rahatsız ediyor ve öfkenizi, sanki aldatmayı önlemek için bir şey yapabilirmişsiniz gibi kendinizi suçlayabilirsiniz ya da eş seçimine kızabilirsiniz. İhtiyacınız olan uykuyu almak, temiz havada vakit geçirmek, egzersiz yapmak ve genellikle rahatlamanıza ve duygularınızın farkına varmanıza yardımcı olacak şeylere zaman ayırmak için mümkün olan her şeyi yapın.Bu durumda size en yakın kimlerin yardım ve destek olabileceğini düşünün ve tek başınıza halledemiyorsanız uygun profesyonel yardımı bulun. Başkalarıyla bu konu hakkında konuşmaktan rahatsız olabilirsiniz, ancak ne söyleyip ne söylemeyeceğiniz konusundaki karar sizindir. Size duygusal destek sağlayabileceğini ve kararlarınızda sizi destekleyebileceğini bildiğiniz kişileri seçin. Duygularınızı başka birine ifade edemiyorsanız, günlük yazmak da iyi bir seçenektir.

 

Ankara Psikolog Randevusu oluşturmak için randevu oluştur.

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

İlişkimiz bizi mutlu ediyor ve hayatımızda sırtımızı dayayabileceğimiz, güvenebileceğimiz bir insan var ise hayatta bizden mutlusu yoktur. Karşılıklı güven ve birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi özgürce paylaşabilmek mutlu ve sağlıklı bir ilişkinin en temel gereksinimleridir. Eğer ilişkide arada sırada sorguluyor, şüpheler duyuyor, kendimizi bazı konularda rahatsız ve engellenmiş hissediyorsak, bu bizim için sağlıklı olmayan bir ilişkide olduğumuzun göstergeleri olabilir. Dilerseniz biraz doğru bir ilişkide olup olmadığımıza göz atalım.

  •  Yaşadığımız ilişkide korku hissetmiyorsak

Bu bağlanma korkusu da olabilir, karşımızdakinin bize bir şekilde zarar verebileceği korkusu da. Eğer ilişkimizde güven hissi varsa ve hem bağlanmaktan hem de bu kişinin bize bir zarar verebileceğinden çekinmiyorsak doğru bir ilişki yaşıyoruz diyebiliriz.

  • İlişkiyi saklama gereği hissetmiyorsak

Eğer ilişkimizde birbirimizden sakladığımız önemli sırlar varsa bu ilişkinin doğru olmadığının önemli bir göstergesi olabilir. Sağlıklı ilişkilerde taraflar birbirlerinden bir şeyler gizlemek şöyle dursun, aksine, birbirlerine olabildiğince açık ve dürüst olmaya çalışırlar.

  •  Birbirini gizlice takip etmeye çalışmamak

Doğru ve sağlıklı ilişkilerde, iki taraf da birbirine karşı açık ve dürüst olacağından, birbirlerini gizlice takip etmek zorunda hissetmezler. İlişkinizde karşı tarafın sizden sakladıkları olduğunu düşünüyor ve onu yakalama arzusu hissediyorsanız bazı şeyler gerçekten yanlış demektir. Aynı şekilde sizin de karşınızdakinin arkasından çevirdiğiniz dolaplar olmamalıdır.

  • Kendinizi karşınızdaki kişiden üstün görmemek

“Davul bile dengi denginedir” sözü ilişkiler için genellikle geçerlidir. Sosyal, ekonomik, entelektüel ve eğitimsel farklar olsun, ailevi farklılıklar olsun, kişisel ilişkilerde bir yere kadar tolere edilebilirler. Duyduğunuz aşkın etkisiyle bir süre görmezden geldiğiniz bu farklar, çatışmalar ve anlaşmazlıklar başladığında su yüzüne çıkar. Arada derin ve aşılamaz farklılıklar var ise, bu eninde sonunda ilişkinin parçalanmasına yol açabilir.

  •  İlişkide olduğunuz kişinin başarılarını kıskanmamak

İlişkide en önemli gereksinimlerden biri de, kişilerin birbirlerinin başarılarını desteklemeleri ve her zaman daha iyisine ulaşmalarını içten bir şekilde dilemeleridir. Eğer ilişkinizde birbirinizin daha başarılı olmasını istiyor ve bu konuda birbirinize elinizden gelen desteği verebiliyorsanız sağlıklı ve doğru bir ilişkidesiniz diyebiliriz. Gerçekten birbirini seven insanlar, birbirlerinin başarılarına sevinir ve daima birbirlerini desteklerler.

  • Anlaşmazlıkları o anda çözmeye çalışmak

Her sağlıklı ilişkide sorunlar ve anlaşmazlıklar da olur. Önemli olan bu sorunları biriktirmemek, ertelememek, o anda konuşup, tartışıp üstesinden gelebilmektir. Ertelenen, sonraya bırakılan sorunlar zamanla birikir ve haddinden fazla artarlar. En sonunda taraflar birbirlerine patlayarak ilişkiye onarılamaz zararlar verebilirler. Siz de sorunlarınızı o anda konuşup giderebiliyorsanız, sonraya atmıyorsanız doğru bir ilişkide olduğunuzu söyleyebiliriz.

  • Doğru iletişim kurabilmek

İlişkilede doğru şekilde iletişim en önemli etkendir. Doğru iletişim; tarafların birbirleri hakkındaki memnuniyetlerini ve memnuniyetsizliklerini yüz yüze konuşabildikleri ortamlar yaratabilmelerinde yatar. Her iki taraf da birbirlerini dinlemeye gönüllü ise, kimse kimseyi manipüle etmeye çalışmıyor, gerçekten sorunları anlamaya ve çözmeye uğraşıyorsa o ilişkinin doğru ve sağlıklı olduğundan söz edebiliriz.

  • Farklılıklara saygı göstermek

Her insan birbirinden farklıdır. Herkesin farklı bir yetiştirilme tarzı, farklı bakış açıları ve değerleri olması normaldir. Eğer arada uçurumlar yoksa ve ortak noktalarda buluşulabiliyorsa bu, ilişkiyi yürüten unsur olacaktır. Her durumda kendimizi karşımızdakinin yerine de koyarak düşünmeli ve onun bakış açısını da anlamaya çalışmalıyız. Bize kabul edemeyeceğimiz derecede ters gelen durumlar haricinde ortak anlaşma noktaları bulabiliyor isek, o ilişkinin doğru yolda olduğunu söyleyebiliriz.

  • İlişkide kendimizi kaybetmemek

    Bu ilişkide en çok zorlanılan unsurlardan biridir. Özellikle ilişki çok iyi gidiyorsa, çoğunlukla kişiler ilişkinin baş döndürücü temposuna kapılıp kendilerinden vazgeçerler. Bu, arada sırada iyi gelse de, hiçbir zaman hobilerinizden, hayatınızdan, ilişkiniz dışındaki meşguliyetlerinizden tamamen vazgeçip kendinizi ilişkiye aşırı kaptırmamanız gerekir. Siz kendi kendinize bir bireysiniz ve ilişkiniz hayatınızın mutluluk verici bir parçası. Bunu asla unutmamalısınız. Her iki taraf da ilişkide kendinden vazgeçmek zorunda kalmadan birbirlerine sevgi ve mutluluk içinde sarılabiliyorsa bu ilişkinin doğru bir ilişki olduğundan söz edebiliriz.

Ankara Psikolog Tavisiye Aile danışmanlığı ve çift terapisi için uzman psikolojik danışman Emine Toklu Başkak için randevu talebi oluşturabilirsiniz.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Hijyeni Nedir?

Uyku Hijyeni Uyku, yeterince göz önünde bulundurulmayan temel bir vücut işlevidir. Geleneksel olarak diyet ve egzersizin uzun yaşamın mihenk taşları olduğu düşünülse de yapılan araştırmalar uyku, diyet ve egzersiz üçlüsünden herhangi birinin göz ardı edilmesinin diğer iki sağlık sütununa zarar verdiğini göstermektedir (Vitale ve ark., 2019)

Hiyjen kelimesinin kökeni, Fransızca olan hygiène “sağlığa uygunluk” sözcüğüne varmaktadır. Bu sözcük Eski Yunanca ‘ygieinós-ὑγιεινός’ “sağlığa yararlı” sözcüğünden alıntıdır. Hijyen, sağlığı korumak için yapılan bir dizi uygulamayı tanımlamak için kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre “Hijyen, sağlığı korumaya ve hastalıkların yayılmasını önlemeye yardımcı olan koşul ve uygulamaları ifade eder.

Uyku Hijyeni’nin Geliştirilmesi

Uyku hijyeni hafif ve orta dereceli insomni tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş, iyi bir gece uykusu için ayarlanabilecek sağlıklı alışkanlıklar, davranışlar ve çevresel faktörleri ifade etmektedir. Bu alışkanlıklar diyet, egzersiz ve kahve tüketimi gibi yaşamsal olabildiği gibi, yatak odasının ve çevrenin fiziksel koşullarına ve bu koşullar dahilinde oluşmuş alışkanlıklar da olabilir. Uyku hijyeni, uyku problemlerinin oluşumunda ve sürmesinde rol oynayan, pekişmiş uygunsuz uyku alışkanlıkları, davranışsal ve bilişsel müdahaleler ile değiştirmeyi ve yeni alışkanlıklar edinilerek daha kaliteli bir uykunun elde edilmesini amaçlamaktadır.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Uyku hijyeni için dikkat edilmesi gereken hususlar öncelikle yatakta geçirilen vaktin mümkün oldukça kısıtlanmasıdır. Uyku ihtiyacının belirlenmesi ve bu sürenin üzerinde yatakta vakit geçirmenin azaltılması gerekmektedir. Yatakta fazladan geçirilen vakit uyku kalitesini düşürdüğü, uykuyu hafiflettiği ve uykudan alınan verimin azalmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple yorgun hisseden kişi yatakta daha fazla vakit geçirmekte ve tehlikeli bir döngü içerisine girmektedir.

Bir diğer önemli husus ise kişilerin kendilerini uyumaya zorlayarak uyarıp, uykuya dalmalarını zorlaştırmalarıdır. Kendisini uykuya dalmaya zorlayan kişi uyarılacak ve dolayısıyla uyuma ihtimalini istemsizce düşürecektir. Uyku hijyeninde önemli olan bir diğer husus ise yatak odasında bulunan saat veya saati gösterebilecek teknoloji ürünlerine olan ulaşımın azaltılmasıdır. Uyku problemleri yaşayan birinin sürekli olarak zamanı kontrol etmesi ve uyanma vaktine yaklaşan zamanın kişi üzerinde yarattığı gerginlik/uyarılma uykusuzluğa sebep olmaktadır.

Uyku hijyenine destek olan bir diğer husus ise ikindi saatlerine yakın vakitlerde egzersiz yapmaktır. Egzersizin vücut ısımız ve biyolojik saatimiz ile ilişkisi neticesinde ikindi saatlerine yakın bir egzersizin gece uykusunu daha kaliteli kıldığı ortaya çıkmıştır. Ancak egzersiz süresi ve yoğunluğu yaş grubuna göre değerlendirilmelidir. Ancak modern çalışmalar, geç saatlerde yapılan egzersiz ile uykuda bozulmalar arasında bir ilişki bulunmadığını söylemektedir (Irish ve ark., 2015). Uyku hijyeni için gerekli olan bir diğer husus ise uyku saatleri öncesinde kahve, çay, sigara veya alkol kullanımını sınırlamaktır. Kahve, çay ve sigara gibi uyarıcılar uykuya dalışı bozduğu, alkolün ise uykuya dalmayı kolaylaştırabildiği ancak uykuyu hafifleterek uyku kalitesini bozabileceğini için tüketiminin sınırlandırılmasının önemi vurgulanmaktadır. Gündüz saatlerinde kestirmeler yapmamak ve yatak odasını sadece uyku ve cinsellik amaçlı kullanmak, bunun dışında yatak odasında uyku bölünmelerine sebep olabilecek konu veya objelerin bulundurulmaması da uyku hijyeninin diğer bileşenlerindendir.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Düzenine Sahip Olmak

Bir uyku düzenine sahip olmanın uyku hijyeni açısından önemi bir diğer önemli husustur. Uyuma ve uyanma saatlerinin düzenliliği uyumayı ve uyanmayı kolaylaştırmaktadır. Yatmadan bir saat kadar önce yenilen küçük atıştırmalıkların (kraker, sıcak süt, peynir dilimleri) uyku hijyenini arttırdığı ortaya çıkmıştır. Stresi kontrol altına almak uyku hijyenine destek olabilecek bir diğer faktördür. Psikososyal stresin uyku öncesi uyarılma ve uyku bozukluğuna sebep olabildiği ve stres kontrolü stratejilerinin uykuyu daha verimli bir hale getirdiği ortaya konmuştur (Irish ve ark., 2015). Ayrıca yatak odasındaki ısı (genellikle odanın hafif serin olması ve kişinin yorgan altında ısınması), ışık miktarının olabildiğince azaltılması, yastık, örtü ve yatağa ait diğer eşyaların kişi tarafından rahat kabul edilmesi önemlidir.

 

Ankara Klinik Psikolog Yılmaz Kaan AKTUĞ

Ankara Psikolog Randevu oluşturmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek İçin;

Öz Şefkat

Hayat hiç birimiz için her zaman günlük güneşlik değil. Acılar ve zorluklar yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Ancak kimimiz bu zorlu deneyimler içerisindeyken kendimize karşı katı ve yargılayıcı tavır ve tutumlar sergileyebiliyoruz. Kendimize karşı bu tarz bir yaklaşım içerisinde olmak öz şefkatten yoksun olduğumuz anlamına gelir.

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Öz Şefkat Nedir?

Öz şefkat, zor bir deneyimden geçen bir sevdiğimize nasıl nazik ve ılımlı yaklaşıyorsak kendimize karşı da benzer bir tutum içerisinde olabilmek anlamına gelmektedir. Öz şefkati geliştirebilmek için öncelikle kendimizi gerçek anlamda sevmeli ve kendimizle bağ kurmalıyız. Unutulmamalıdır ki, kişi ancak tanıdığı ve anlayabildiği ölçüde bağ kurabilir, sevebilir. O halde

kendimizi nasıl tanıyacağız sorusunun üzerinde durmakta fayda var. Kendimizi tanımanın yolu kendimizle baş başa vakit geçirmekten geçer. Tıpkı yeni birisiyle tanışıyormuş gibi kendimizi tanıma sürecine emek vermeliyiz. Neleri seviyoruz, nelerden hoşlanmıyoruz, ne gibi durumlarda savunmasız hissediyor hangi alanlarda kendi gücümüze sahip çıkabiliyoruz.. Bütün bu soruların ve nicelerinin cevaplarına götüren bir yolculuktur esasen kendini tanıma yolculuğu.

     Düşünün, en son ne zaman kendinize “Şu anda neye ihtiyacım var?” sorusunu sordunuz? Ya da başarısızlıklarınız için kendinizi affedebilip, sınırlılıklarınıza saygı duyabildiniz. Öz şefkat, kendimize dair algılarımız ve beklentilerimizden öte olanı olduğu gibi görüp kabul edebilme anlayışını içinde barındırır. Kendimize karşı adil ve gerçekçi olmamıza yardımcı olur.  Acı veren duygular ve deneyimlerden kaçınmak yerine zorlukların ve kusurların insan yaşamının kaçınılmaz bir parçası olduğunun kabulüyle adım atabilmemizi sağlar.

     Bir öz şefkat geliştirme pratiği;

  • Rahatsız edilmeyeceğinizden emin olduğunuz sessiz bir odada gözleriniz kapalı olarak oturun.
  • Omurganızın dik olduğundan emin olun.
  • Birkaç dakika kadar nefesinize odaklanın.
  • Zihninize gelen düşüncelerin sakince geçip gitmesine izin verin. Yeniden nefesinize dönün.
  • Şimdi sizin içinde bulunduğunuz zorlu süreçten sevdiğiniz bir yakınınızın geçtiğini hayal edin. Bire bir sizinle aynı şeyleri yaşıyor. Adeta sizin yerinizde o var!
  • Ona nasıl yaklaşırdınız? Neler söylerdiniz?
  • Şüphesiz ki onun kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacak şeyler söylemek gelmiştir içinizden.
  • Şimdi kendinizi hayal edin ve az önce yakınınıza söylediklerinizin aynısını kendinize söylemeyi deneyin.
  • Kendinize sorun “Gerçekten neye ihtiyacınız var?”.
  • Çalışmayı tamamladıktan sonra cevaplarınızı ve neler hissettiğinizi not edin.
  • Kendinize bu çalışmayı hediye ettiğiniz için teşekkür etmeyi unutmayın..

Ankara Klinik Psikolog Serra Boztaş

Ankara’da Klinik psikolog Randevusu oluşturmak için tıklayın.

Ankara Klinik Psikolog

Ankara Psikolog

Çankaya Psikolog

Çankayada Psikolog

Psikolog Ankara

Psikolog Çankaya

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik, birçok kadın için heyecan verici ve özel bir dönemdir. Ancak, bu süreç sadece fiziksel değişimlerle değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel değişimlerle de doludur. Hamilelik sırasında bazı kadınlar depresyon belirtileri yaşayabilir. Hamilelik depresyonu, annenin hem kendi sağlığını hem de bebeğinin sağlığını etkileyebilecek ciddi bir durumdur. Bu makalede, hamilelik sırasında depresyonun nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.


Hamilelik Depresyonu Nedir?

Hamilelik sırasında ortaya çıkan depresyon, duygusal dalgalanmaların, hormon değişikliklerinin ve yaşam stresi gibi etkenlerin bir sonucu olarak gelişebilir. Klinik olarak “antenatal depresyon” olarak adlandırılan bu durum, gebelik sürecinde bir kadının uzun süreli üzüntü, umutsuzluk ve ilgisizlik hissetmesine neden olabilir.

Bu tür depresyon, doğum sonrası depresyonundan (postpartum depresyon) farklıdır çünkü belirtiler doğumdan önce başlar. Ancak doğum sonrası depresyon riskini de artırabilir.


Hamilelik Sırasında Depresyonun Nedenleri

Hamilelik depresyonunun ortaya çıkmasına neden olan birkaç faktör vardır:

  1. Hormonal Değişiklikler: Hamilelik sırasında östrojen ve progesteron hormonları önemli ölçüde değişir. Bu hormonal değişimler, beyindeki kimyasal dengeyi etkileyerek depresyona yol açabilir.
  2. Genetik Faktörler: Ailede depresyon geçmişi olan kadınların hamilelik sırasında depresyon yaşama riski daha yüksektir.
  3. Stres ve Kaygı: Bebekle ilgili sağlık endişeleri, mali durum, doğum korkusu gibi faktörler hamilelik sırasında depresyon riskini artırabilir.
  4. Sosyal Destek Eksikliği: Eş, aile veya arkadaş desteğinin eksikliği, depresyonu tetikleyen faktörlerden biridir.
  5. Önceki Depresyon Geçmişi: Daha önce depresyon teşhisi konmuş bireylerin hamilelik sırasında depresyon yaşama olasılığı daha yüksektir.
  6. İlişki Sorunları: Eş veya aile üyeleriyle yaşanan problemler, hamilelik sürecini daha zor hale getirebilir.

Hamilelik Sırasında Depresyonun Belirtileri

Depresyon, hamilelik sürecinde farklı belirtiler gösterebilir. En sık görülen belirtiler şunlardır:

  • Sürekli Üzgün Hissetme: Günlerce veya haftalarca süren derin üzüntü hali.
  • İlgi Kaybı: Daha önce keyif alınan aktivitelere karşı ilgisizlik.
  • Aşırı Yorgunluk ve Enerji Eksikliği: Hamilelik sırasında normalden daha fazla yorgun hissetmek depresyon belirtisi olabilir.
  • Uyku Sorunları: Aşırı uyuma veya uyuyamama.
  • İştah Değişiklikleri: Aşırı yemek yeme veya yemek yememe isteği.
  • Kendini Değersiz Hissetme: “İyi bir anne olamayacağım” gibi düşünceler.
  • İrritabilite ve Sinirlilik: Küçük olaylara aşırı tepki verme.
  • İntihar Düşünceleri: Depresyonun ileri seviyelerinde kişinin kendine zarar verme düşüncelerine sahip olması.

Hamilelik Sırasında Depresyonun Riskleri

Tedavi edilmediğinde, hamilelik depresyonu hem anne hem de bebek için ciddi sonuçlar doğurabilir:

  • Düşük Doğum Ağırlığı: Anne karnındaki stres ve depresyon, bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilir.
  • Erken Doğum Riski: Araştırmalar, hamilelik sırasında depresyon yaşayan kadınların erken doğum yapma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir.
  • Doğum Sonrası Depresyon Riski: Hamilelikte depresyon yaşayan kadınların doğum sonrası depresyon riski daha fazladır.
  • Bağlanma Sorunları: Depresyon, anne ve bebek arasındaki duygusal bağlanmayı zorlaştırabilir.

Hamilelik Depresyonu Nasıl Tedavi Edilir?

Hamilelik sırasında depresyon tedavi edilebilir bir durumdur ve birçok farklı yöntemle yönetilebilir.

1. Psikoterapi (Konuşma Terapisi)

Bireysel terapi veya bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemler depresyonu yönetmede etkili olabilir. Terapi, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye ve başa çıkma becerilerini geliştirmeye yardımcı olabilir.

2. Sosyal Destek

Aile ve arkadaş desteği, depresyonla baş etmede büyük bir fark yaratabilir. Eş desteği, özellikle hamilelik sürecinde annenin kendini daha güvende hissetmesini sağlar.

3. Meditasyon ve Rahatlama Teknikleri

Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi teknikler, stresin azalmasına ve ruh halinin iyileşmesine yardımcı olabilir.

4. İlaç Tedavisi

Bazı durumlarda, doktorlar hamilelik sırasında güvenli olduğu bilinen antidepresan ilaçları önerebilir. Ancak, ilaç kullanımı mutlaka bir uzman kontrolünde olmalıdır.


Sonuç

Hamilelik sırasında depresyon yaygın bir durumdur ve ihmal edilmemesi gereken bir ruh sağlığı sorunudur. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleri ile bu süreç daha sağlıklı bir şekilde yönetilebilir. Eğer siz ya da bir yakınınız hamilelik depresyonu belirtileri gösteriyorsa, bir uzmandan destek almak çok önemlidir.

Daha fazla bilgi ve profesyonel destek almak için Ankara Uzman Terapi web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ankara’da deneyimli bir psikolog ile görüşerek bu süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetebilirsiniz.

 

Aile Terapisi Nedir?

Mükemmeliyetçilik ve Erteleme Davranışı

Neden başlayamıyorum? Neden devam edemiyorum?

Başladığınız her şey yarım mı kalıyor yoksa hep bir başlama isteği içinde olup hiçbir zaman harekete geçemiyor musunuz? Yeni bir dil öğrenmek, zararlı alışkanlıkları terk etmek, spora başlamak, bir hobi edinmek gibi gerçekten istediğiniz ve size iyi geleceğini bildiğiniz bütün kararları almayı bahaneler üreterek geçiştirmenizin altında mükemmeliyetçilik ve erteleme davranışı yatıyor olabilir.

     Mükemmeliyetçilik en kısa haliyle kusursuza ulaşma arzusu olarak tanımlanabilir. Bu arzu bireylerin kendilerine ulaşılması imkansız ve gerçekçi olmayan hedefler koymalarına yol açar. Mükemmeliyetçi karakter özelliklerine sahip olan bireyler bu hedefleri koyarken kendi sınır ve ihtiyaçlarını gözetmediklerinden ve kendilerine hata yapma şansı tanımadıklarından dolayı tükenmişlik, depresyon ve kaygı gibi bir takım sorunla karşı karşıya kalabilir.

Mükemmeliyetçi karakter özellikleri;

 

  • Hata yapmaktan ve başarısız olmaktan korkmak ve bu nedenle yapılacakları ertelemek,
  • Başarılarını görmemek/ yaptıklarının yeterince iyi olmadığını düşünmek,
  • İltifatları kabul edememek,
  • Aşırı plan yapmak,
  • Karar vermede güçlük çekmek,
  • “-meli,-malı” kalıplarını çok sık kullanmak..

 

     Toplumda genellikle pozitif olarak algılanan mükemmeliyetçilik kavramı aslında bireylerin hayatında büyük bir stres yaratır. Kendilerine ve çevrelerine karşı katı bir tutum içinde olan mükemmeliyetçi kişilerin beklentileri sıklıkla gerçek üstüdür ve tatmin edilemez. “Ya hep ya hiç” bakış açısına sahip mükemmeliyetçi kişiler mükemmel olmayacaksa hiç olmasın diye düşünerek yapmak istediklerini sürekli olarak erteler yada yarım bırakırlar. Bu erteleme davranışı geçici bir rahatlama duygusu yaratsa bile daha sonra suçluluk, utanç ve endişeye dönüşür.

     Mükemmeliyetçilik ve erteleme davranışını bırakmak için;

  1. Mükemmeliyetçiliği tanımak ve kabul etmek; mükemmele ulaşmayı amaçladığınız alanları belirleyin. Örneğin; iş, sağlık, temizlik, spor..
  2. Kendi sınırlarınızın ve ihtiyaçlarınızın farkında olmak; kendinize bir hedef koyarken gerçekçi ve ulaşılabilir olmasına dikkat edin. Bir davranışı alışkanlık haline getirmenin yolu her gün o davranışı tekrar etmektir. Örneğin hedefimiz sporu alışkanlık haline getirmek olsun. Bunun için başlangıçta her gün 2 saat spor yapma kararı gerçekçi ve ulaşılabilir değildir. Bunun yerine bizi zorlamayacak şekilde sadece 20-30dk ile başlamak daha uygun olacaktır. Bu sayede kararlılıkla devam edebiliriz.
  3. Sürecin keyfine varmak; sonucunu düşünmek yerine sadece içinde bulunduğunuz ana bütün dikkatinizle yönelin. Unutmayın gerçek olan tek şey şu andır. Mükemmel sonuca ulaşmak sadece gelişmeyi engeller.
  4. İnsan olduğunuzu hatırlamak; hata yapmak insan olmanın doğasında vardır. Hatalarımız sayesinde gelişir ve öğreniriz.
  5. Başarıları onurlandırmak; hedefinize ulaşma yolunda büyük-küçük, önemli-önemsiz olarak sınıflandırmadan her adımınızı kutlayın. Kendi kendinize teşekkür edin.

Ankara Psikolog Randevu Oluşturmak İçin Aşağıdaki butona tıklayabilirsiniz.

psikolog ve klinik psikologlar ın ofis açma sartlari 2025

Psikolog ve Klinik Psikologlar İçin Ofis Açma Şartları (2025)

Psikolog ve Klinik Psikologlar İçin Ofis Açma Şartları (2025) Psikoloji alanında hizmet vermek isteyen uzmanlar için …

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi)

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi)

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi) Skopofobi Nedir? Bazı insanlar kalabalıkta yürürken, toplu taşıma …

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir?

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir?

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir? 🌙 Uzman Psikolog Anlatıyor İlk gece korkusu … Birçok çift için bu deneyim hem …