Blog

Aldatma İsteği Neden Olur?

Aldatma İsteği Neden Olur?

Aldatma İsteği Neden Olur

Aldatma genellikle ilişkideki sorunların nedeni değil sonucudur ve ilişkide eksik olan bir şeye işaret eder. Duygusal bağın olmaması, insanların hayatta hissettikleri boşluğu doldurma isteği, dikkat çekme, kendini kanıtlama, sonsuz aşk duygusu arayışı gibi nedenler olabilir. İlişkide gerçekçi olmayan beklentiler, aile geleneklerinin tekrarı, kişilik bozukluğu, cinsel bağımlılık, bir partnerin sadakatsizliği nedeniyle öfke veya intikam, bir ilişkide ihmal, mümkün olduğu kadar çok partnerle cinsel ilişki yaşama arzusu, başka birine çekim de bu sebepler arasındadır. Bazen bir kişi, aldatmaya karşı daha hoşgörülü bir tutum sergileyen bir kültürden gelebilir. Bununla birlikte, kişisel arzunuz tek eşli bir fiziksel ve duygusal ilişki ise, yukarıdakilerin tümü bu tür davranışların bir gerekçesi veya nedeni değildir.

Aldatmayla Başa Çıkmak

Aldatmayla başa çıkmak travmatik bir olaydır ve bir ilişkiyi ve güveni yeniden inşa etmek çok zaman gerektiren uzun bir süreç olabilir. Aldatılan kişi bu keşfin ardından büyük bir şok yaşar ve temel güveni sarsılır. Her iki tarafta da güçlü duygular mevcuttur ve bir kişinin nasıl tepki vereceği, ilişkinin süresine ve türüne, ortaya çıkma şekline, geçmiş deneyimlere ve duygusal olgunluğa bağlıdır. Hiçbir ilişki birbirine benzemez ve aldatmanın keşfedilmesinden sonraki günler ve haftalar, dakikadan dakikaya değişen güçlü duygularla doldurulabilir. Güçlü duyguların telaşı içinde önemli kararlar almamanız ve sizin ve eşinizin ilişkinizin hala çabaya değer olup olmadığını düşünmek için gerekli zamanı ve alanı ayırmanız önemlidir.

İlişkinin Devam Edip Etmeyeceğine Karar Vermek

İlişkinizin devam edip etmeyeceği, partnerinize tekrar güvenip güvenemeyeceğiniz gibi birçok soru ortaya çıkabilir. Bu soruları cevaplamak zaman alacaktır. Yoğun duygular, ruh hali değişimleri, uyku ve yeme bozuklukları olabilir ve gün içinde çalışabilmeniz için kendinize iyi bakmanız önemlidir. Yolunuza çıkan duygularla savaşmayın. Onları tanımaya ve normal olarak kabul etmeye çalışın. Utanç, öfke, boşluk, sahiplenme, hayal kırıklığı ve üzüntü hissetmeniz mümkündür. Kendinizi çok yalnız ve üzgün hissettiğiniz ve her şeyin eskisi gibi olmasını istediğiniz için, birdenbire aldatmayı unutma ihtiyacından dolayı şoke olabilir ve hüsrana uğrayabilirsiniz. Belki de kaybolmuş hissetmeniz ve daha akıllı olmanız gerektiğini düşünmeniz sizi rahatsız ediyor ve öfkenizi, sanki aldatmayı önlemek için bir şey yapabilirmişsiniz gibi kendinizi suçlayabilirsiniz ya da eş seçimine kızabilirsiniz. İhtiyacınız olan uykuyu almak, temiz havada vakit geçirmek, egzersiz yapmak ve genellikle rahatlamanıza ve duygularınızın farkına varmanıza yardımcı olacak şeylere zaman ayırmak için mümkün olan her şeyi yapın.Bu durumda size en yakın kimlerin yardım ve destek olabileceğini düşünün ve tek başınıza halledemiyorsanız uygun profesyonel yardımı bulun. Başkalarıyla bu konu hakkında konuşmaktan rahatsız olabilirsiniz, ancak ne söyleyip ne söylemeyeceğiniz konusundaki karar sizindir. Size duygusal destek sağlayabileceğini ve kararlarınızda sizi destekleyebileceğini bildiğiniz kişileri seçin. Duygularınızı başka birine ifade edemiyorsanız, günlük yazmak da iyi bir seçenektir.

 

Ankara Psikolog Randevusu oluşturmak için randevu oluştur.

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

Doğru Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

İlişkimiz bizi mutlu ediyor ve hayatımızda sırtımızı dayayabileceğimiz, güvenebileceğimiz bir insan var ise hayatta bizden mutlusu yoktur. Karşılıklı güven ve birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi özgürce paylaşabilmek mutlu ve sağlıklı bir ilişkinin en temel gereksinimleridir. Eğer ilişkide arada sırada sorguluyor, şüpheler duyuyor, kendimizi bazı konularda rahatsız ve engellenmiş hissediyorsak, bu bizim için sağlıklı olmayan bir ilişkide olduğumuzun göstergeleri olabilir. Dilerseniz biraz doğru bir ilişkide olup olmadığımıza göz atalım.

  •  Yaşadığımız ilişkide korku hissetmiyorsak

Bu bağlanma korkusu da olabilir, karşımızdakinin bize bir şekilde zarar verebileceği korkusu da. Eğer ilişkimizde güven hissi varsa ve hem bağlanmaktan hem de bu kişinin bize bir zarar verebileceğinden çekinmiyorsak doğru bir ilişki yaşıyoruz diyebiliriz.

  • İlişkiyi saklama gereği hissetmiyorsak

Eğer ilişkimizde birbirimizden sakladığımız önemli sırlar varsa bu ilişkinin doğru olmadığının önemli bir göstergesi olabilir. Sağlıklı ilişkilerde taraflar birbirlerinden bir şeyler gizlemek şöyle dursun, aksine, birbirlerine olabildiğince açık ve dürüst olmaya çalışırlar.

  •  Birbirini gizlice takip etmeye çalışmamak

Doğru ve sağlıklı ilişkilerde, iki taraf da birbirine karşı açık ve dürüst olacağından, birbirlerini gizlice takip etmek zorunda hissetmezler. İlişkinizde karşı tarafın sizden sakladıkları olduğunu düşünüyor ve onu yakalama arzusu hissediyorsanız bazı şeyler gerçekten yanlış demektir. Aynı şekilde sizin de karşınızdakinin arkasından çevirdiğiniz dolaplar olmamalıdır.

  • Kendinizi karşınızdaki kişiden üstün görmemek

“Davul bile dengi denginedir” sözü ilişkiler için genellikle geçerlidir. Sosyal, ekonomik, entelektüel ve eğitimsel farklar olsun, ailevi farklılıklar olsun, kişisel ilişkilerde bir yere kadar tolere edilebilirler. Duyduğunuz aşkın etkisiyle bir süre görmezden geldiğiniz bu farklar, çatışmalar ve anlaşmazlıklar başladığında su yüzüne çıkar. Arada derin ve aşılamaz farklılıklar var ise, bu eninde sonunda ilişkinin parçalanmasına yol açabilir.

  •  İlişkide olduğunuz kişinin başarılarını kıskanmamak

İlişkide en önemli gereksinimlerden biri de, kişilerin birbirlerinin başarılarını desteklemeleri ve her zaman daha iyisine ulaşmalarını içten bir şekilde dilemeleridir. Eğer ilişkinizde birbirinizin daha başarılı olmasını istiyor ve bu konuda birbirinize elinizden gelen desteği verebiliyorsanız sağlıklı ve doğru bir ilişkidesiniz diyebiliriz. Gerçekten birbirini seven insanlar, birbirlerinin başarılarına sevinir ve daima birbirlerini desteklerler.

  • Anlaşmazlıkları o anda çözmeye çalışmak

Her sağlıklı ilişkide sorunlar ve anlaşmazlıklar da olur. Önemli olan bu sorunları biriktirmemek, ertelememek, o anda konuşup, tartışıp üstesinden gelebilmektir. Ertelenen, sonraya bırakılan sorunlar zamanla birikir ve haddinden fazla artarlar. En sonunda taraflar birbirlerine patlayarak ilişkiye onarılamaz zararlar verebilirler. Siz de sorunlarınızı o anda konuşup giderebiliyorsanız, sonraya atmıyorsanız doğru bir ilişkide olduğunuzu söyleyebiliriz.

  • Doğru iletişim kurabilmek

İlişkilede doğru şekilde iletişim en önemli etkendir. Doğru iletişim; tarafların birbirleri hakkındaki memnuniyetlerini ve memnuniyetsizliklerini yüz yüze konuşabildikleri ortamlar yaratabilmelerinde yatar. Her iki taraf da birbirlerini dinlemeye gönüllü ise, kimse kimseyi manipüle etmeye çalışmıyor, gerçekten sorunları anlamaya ve çözmeye uğraşıyorsa o ilişkinin doğru ve sağlıklı olduğundan söz edebiliriz.

  • Farklılıklara saygı göstermek

Her insan birbirinden farklıdır. Herkesin farklı bir yetiştirilme tarzı, farklı bakış açıları ve değerleri olması normaldir. Eğer arada uçurumlar yoksa ve ortak noktalarda buluşulabiliyorsa bu, ilişkiyi yürüten unsur olacaktır. Her durumda kendimizi karşımızdakinin yerine de koyarak düşünmeli ve onun bakış açısını da anlamaya çalışmalıyız. Bize kabul edemeyeceğimiz derecede ters gelen durumlar haricinde ortak anlaşma noktaları bulabiliyor isek, o ilişkinin doğru yolda olduğunu söyleyebiliriz.

  • İlişkide kendimizi kaybetmemek

    Bu ilişkide en çok zorlanılan unsurlardan biridir. Özellikle ilişki çok iyi gidiyorsa, çoğunlukla kişiler ilişkinin baş döndürücü temposuna kapılıp kendilerinden vazgeçerler. Bu, arada sırada iyi gelse de, hiçbir zaman hobilerinizden, hayatınızdan, ilişkiniz dışındaki meşguliyetlerinizden tamamen vazgeçip kendinizi ilişkiye aşırı kaptırmamanız gerekir. Siz kendi kendinize bir bireysiniz ve ilişkiniz hayatınızın mutluluk verici bir parçası. Bunu asla unutmamalısınız. Her iki taraf da ilişkide kendinden vazgeçmek zorunda kalmadan birbirlerine sevgi ve mutluluk içinde sarılabiliyorsa bu ilişkinin doğru bir ilişki olduğundan söz edebiliriz.

Ankara Psikolog Tavisiye Aile danışmanlığı ve çift terapisi için uzman psikolojik danışman Emine Toklu Başkak için randevu talebi oluşturabilirsiniz.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Hijyeni Nedir?

Uyku Hijyeni Uyku, yeterince göz önünde bulundurulmayan temel bir vücut işlevidir. Geleneksel olarak diyet ve egzersizin uzun yaşamın mihenk taşları olduğu düşünülse de yapılan araştırmalar uyku, diyet ve egzersiz üçlüsünden herhangi birinin göz ardı edilmesinin diğer iki sağlık sütununa zarar verdiğini göstermektedir (Vitale ve ark., 2019)

Hiyjen kelimesinin kökeni, Fransızca olan hygiène “sağlığa uygunluk” sözcüğüne varmaktadır. Bu sözcük Eski Yunanca ‘ygieinós-ὑγιεινός’ “sağlığa yararlı” sözcüğünden alıntıdır. Hijyen, sağlığı korumak için yapılan bir dizi uygulamayı tanımlamak için kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre “Hijyen, sağlığı korumaya ve hastalıkların yayılmasını önlemeye yardımcı olan koşul ve uygulamaları ifade eder.

Uyku Hijyeni’nin Geliştirilmesi

Uyku hijyeni hafif ve orta dereceli insomni tedavisinde kullanılmak üzere geliştirilmiş, iyi bir gece uykusu için ayarlanabilecek sağlıklı alışkanlıklar, davranışlar ve çevresel faktörleri ifade etmektedir. Bu alışkanlıklar diyet, egzersiz ve kahve tüketimi gibi yaşamsal olabildiği gibi, yatak odasının ve çevrenin fiziksel koşullarına ve bu koşullar dahilinde oluşmuş alışkanlıklar da olabilir. Uyku hijyeni, uyku problemlerinin oluşumunda ve sürmesinde rol oynayan, pekişmiş uygunsuz uyku alışkanlıkları, davranışsal ve bilişsel müdahaleler ile değiştirmeyi ve yeni alışkanlıklar edinilerek daha kaliteli bir uykunun elde edilmesini amaçlamaktadır.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Uyku hijyeni için dikkat edilmesi gereken hususlar öncelikle yatakta geçirilen vaktin mümkün oldukça kısıtlanmasıdır. Uyku ihtiyacının belirlenmesi ve bu sürenin üzerinde yatakta vakit geçirmenin azaltılması gerekmektedir. Yatakta fazladan geçirilen vakit uyku kalitesini düşürdüğü, uykuyu hafiflettiği ve uykudan alınan verimin azalmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple yorgun hisseden kişi yatakta daha fazla vakit geçirmekte ve tehlikeli bir döngü içerisine girmektedir.

Bir diğer önemli husus ise kişilerin kendilerini uyumaya zorlayarak uyarıp, uykuya dalmalarını zorlaştırmalarıdır. Kendisini uykuya dalmaya zorlayan kişi uyarılacak ve dolayısıyla uyuma ihtimalini istemsizce düşürecektir. Uyku hijyeninde önemli olan bir diğer husus ise yatak odasında bulunan saat veya saati gösterebilecek teknoloji ürünlerine olan ulaşımın azaltılmasıdır. Uyku problemleri yaşayan birinin sürekli olarak zamanı kontrol etmesi ve uyanma vaktine yaklaşan zamanın kişi üzerinde yarattığı gerginlik/uyarılma uykusuzluğa sebep olmaktadır.

Uyku hijyenine destek olan bir diğer husus ise ikindi saatlerine yakın vakitlerde egzersiz yapmaktır. Egzersizin vücut ısımız ve biyolojik saatimiz ile ilişkisi neticesinde ikindi saatlerine yakın bir egzersizin gece uykusunu daha kaliteli kıldığı ortaya çıkmıştır. Ancak egzersiz süresi ve yoğunluğu yaş grubuna göre değerlendirilmelidir. Ancak modern çalışmalar, geç saatlerde yapılan egzersiz ile uykuda bozulmalar arasında bir ilişki bulunmadığını söylemektedir (Irish ve ark., 2015). Uyku hijyeni için gerekli olan bir diğer husus ise uyku saatleri öncesinde kahve, çay, sigara veya alkol kullanımını sınırlamaktır. Kahve, çay ve sigara gibi uyarıcılar uykuya dalışı bozduğu, alkolün ise uykuya dalmayı kolaylaştırabildiği ancak uykuyu hafifleterek uyku kalitesini bozabileceğini için tüketiminin sınırlandırılmasının önemi vurgulanmaktadır. Gündüz saatlerinde kestirmeler yapmamak ve yatak odasını sadece uyku ve cinsellik amaçlı kullanmak, bunun dışında yatak odasında uyku bölünmelerine sebep olabilecek konu veya objelerin bulundurulmaması da uyku hijyeninin diğer bileşenlerindendir.

Uyku Hijyeni Nedir? Uyku Problemleri

Uyku Düzenine Sahip Olmak

Bir uyku düzenine sahip olmanın uyku hijyeni açısından önemi bir diğer önemli husustur. Uyuma ve uyanma saatlerinin düzenliliği uyumayı ve uyanmayı kolaylaştırmaktadır. Yatmadan bir saat kadar önce yenilen küçük atıştırmalıkların (kraker, sıcak süt, peynir dilimleri) uyku hijyenini arttırdığı ortaya çıkmıştır. Stresi kontrol altına almak uyku hijyenine destek olabilecek bir diğer faktördür. Psikososyal stresin uyku öncesi uyarılma ve uyku bozukluğuna sebep olabildiği ve stres kontrolü stratejilerinin uykuyu daha verimli bir hale getirdiği ortaya konmuştur (Irish ve ark., 2015). Ayrıca yatak odasındaki ısı (genellikle odanın hafif serin olması ve kişinin yorgan altında ısınması), ışık miktarının olabildiğince azaltılması, yastık, örtü ve yatağa ait diğer eşyaların kişi tarafından rahat kabul edilmesi önemlidir.

 

Ankara Klinik Psikolog Yılmaz Kaan AKTUĞ

Ankara Psikolog Randevu oluşturmak için buraya tıklayabilirsiniz.

İlişkilerde Gaslighting Nedir?

İLİŞKİLERDE GASLİGHTİNG NEDİR?

Gaslighting Nedir? Bir ilişkiyi ilişki yapan iki ya da daha fazla kişi-olay-durum arasındaki karşılıklı bağ, ilgi ve en önemlisi kişileri birbirine bağlayan yakınlıktır. İlişkiyi sürdürmek için duygu ve düşünceler karşılıklı olarak paylaşılır. Temel ölçüt olan iletişimin sürdürülmesidir. İletişim de anlamak ve anlaşılmak üzerine kuruludur. Fakat bazı durumlarda anlattığımız, karşı kişinin anladığı ile sınırlı olduğu için iletişimin sürdürülebilirliği kısıtlanır. İletişim ve ilişkilerdeki en büyük engellerden biri olan gaslighting hakkında konuşalım.

Gaslighting Nedir?

            Gaslighting, psikolojik manipülasyon ve duygusal bir istismardır. Bir kişinin, hedefindeki kişiye yönelik gerçeklik algısı üzerinde oyunlar oynayarak duygu ve düşüncelerinin değerini düşürerek bu kişilerde özgüven ve özdeğer kayıplarına sebep olan bir manipülasyon biçimidir (Nazir & Özçiçek, 2022). Gaslighting yöntemi, en basit haliyle karşı tarafın zihniyle gerçek dünya arasında bir bağlantı kurmasını engelleyen, sürekli kendisinden şüphe ettiren ciddi ve önemli psikolojik baskıdır (Yılmaz, 2018).

İlişkilerde Gaslighting Sebepleri Nelerdir?

İlişkideki bireylerin kişilik özellikleri, ilişkideki duygusal manipülasyonu tetiklemektedir. Manipüle eden kişinin; benmerkezci, narsist özellikler taşıması, antisosyal davranış bozukluğuna sahip olma olasılığı yüksektir (Yılmaz, 2018). Güç sahibi olma ve üstünlük kurma arzusu çok baskındır (Nazir & Özçiçek, 2022). Manipüle edilen kişinin ise; özgüveninde eksikliklerin olması, hayır diyememesi, olumlu benlik algısının düşük olması, onay ve kabul görme ihtiyacının olması, kontrole açık bir şekilde yaklaşımı genel kişilik özellikleri olarak ifade edilebilir (Yılmaz, 2018).

İlişkinizde Gaslighting Olduğunu Nasıl Anlarsınız?

            İlişkilerde partnerinizle karşılıklı olarak oluşturacağınız sevgi, saygı, güven, sadakat, bağlılık, güçlü iletişim, eşitlik, adalet, fedakârlık gibi bazı unsurlar vardır. Bu unsurların oluşturulmak ya da devam ettirmek için çaba gösterilmediği, zedelendiği ve en önemlisi bir tarafın sürekli baskın olduğu bir ilişki size ilk ipuçlarını verebilir.

  • Partneriniz sizinle iletişimde sürekli sizi küçümsüyorsa, sizi dinlemeden kendisini anlatıyorsa, siz kendinizi ifade ederken ters ters bakıyor, gözlerini deviriyor, beden diliyle sizi rahatsız hissettiriyorsa,
  • Geçmiş zamanda söylediklerinizi hatırlattığınızda “Böyle bir şey olmadı. Kafan karışmış. Destek almasın.” diyerek sizin gerçeklik algınıza yönelik oyunlar oynuyorsa,
  • Bir tartışma sırasında partneriniz haksız olup “Hemen alınıyorsun. Daha önce söylemiştim, sen hatırlamıyorsun. Böyle davranmaya sen beni ittin. Şaka yapmıştım.” diyerek suçları size atıyor ve kendinizi suçlu hissettiriyorsa gaslighting gözüyle bakabilirsiniz.

 

 

Psikolojik Danışman&Aile Danışmanı

Emine TOKLU BAŞKAK

Kaynakça

Nazir, T. & Özçiçek, A. (2022). Gaslighting: İki Yüzlü Bir Duygusal İstismarla Yüzleşmek . Anadolu University Journal of Education Faculty, 6 (3) , 241-250 . DOI: 10.34056/aujef.1015105

Yılmaz, H. (2018). İnsan İlişkilerinde Manipülasyon Ölçeği. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 7(4), 0-0. Retrieved from https://dergipark.org.tr/en/pub/mjss/issue/43010/520792

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek İçin;

Öz Şefkat

Hayat hiç birimiz için her zaman günlük güneşlik değil. Acılar ve zorluklar yaşamın kaçınılmaz bir parçası. Ancak kimimiz bu zorlu deneyimler içerisindeyken kendimize karşı katı ve yargılayıcı tavır ve tutumlar sergileyebiliyoruz. Kendimize karşı bu tarz bir yaklaşım içerisinde olmak öz şefkatten yoksun olduğumuz anlamına gelir.

Zorlu Yaşam Olaylarıyla Baş Etmek; Öz Şefkat Nedir?

Öz Şefkat Nedir?

Öz şefkat, zor bir deneyimden geçen bir sevdiğimize nasıl nazik ve ılımlı yaklaşıyorsak kendimize karşı da benzer bir tutum içerisinde olabilmek anlamına gelmektedir. Öz şefkati geliştirebilmek için öncelikle kendimizi gerçek anlamda sevmeli ve kendimizle bağ kurmalıyız. Unutulmamalıdır ki, kişi ancak tanıdığı ve anlayabildiği ölçüde bağ kurabilir, sevebilir. O halde

kendimizi nasıl tanıyacağız sorusunun üzerinde durmakta fayda var. Kendimizi tanımanın yolu kendimizle baş başa vakit geçirmekten geçer. Tıpkı yeni birisiyle tanışıyormuş gibi kendimizi tanıma sürecine emek vermeliyiz. Neleri seviyoruz, nelerden hoşlanmıyoruz, ne gibi durumlarda savunmasız hissediyor hangi alanlarda kendi gücümüze sahip çıkabiliyoruz.. Bütün bu soruların ve nicelerinin cevaplarına götüren bir yolculuktur esasen kendini tanıma yolculuğu.

     Düşünün, en son ne zaman kendinize “Şu anda neye ihtiyacım var?” sorusunu sordunuz? Ya da başarısızlıklarınız için kendinizi affedebilip, sınırlılıklarınıza saygı duyabildiniz. Öz şefkat, kendimize dair algılarımız ve beklentilerimizden öte olanı olduğu gibi görüp kabul edebilme anlayışını içinde barındırır. Kendimize karşı adil ve gerçekçi olmamıza yardımcı olur.  Acı veren duygular ve deneyimlerden kaçınmak yerine zorlukların ve kusurların insan yaşamının kaçınılmaz bir parçası olduğunun kabulüyle adım atabilmemizi sağlar.

     Bir öz şefkat geliştirme pratiği;

  • Rahatsız edilmeyeceğinizden emin olduğunuz sessiz bir odada gözleriniz kapalı olarak oturun.
  • Omurganızın dik olduğundan emin olun.
  • Birkaç dakika kadar nefesinize odaklanın.
  • Zihninize gelen düşüncelerin sakince geçip gitmesine izin verin. Yeniden nefesinize dönün.
  • Şimdi sizin içinde bulunduğunuz zorlu süreçten sevdiğiniz bir yakınınızın geçtiğini hayal edin. Bire bir sizinle aynı şeyleri yaşıyor. Adeta sizin yerinizde o var!
  • Ona nasıl yaklaşırdınız? Neler söylerdiniz?
  • Şüphesiz ki onun kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacak şeyler söylemek gelmiştir içinizden.
  • Şimdi kendinizi hayal edin ve az önce yakınınıza söylediklerinizin aynısını kendinize söylemeyi deneyin.
  • Kendinize sorun “Gerçekten neye ihtiyacınız var?”.
  • Çalışmayı tamamladıktan sonra cevaplarınızı ve neler hissettiğinizi not edin.
  • Kendinize bu çalışmayı hediye ettiğiniz için teşekkür etmeyi unutmayın..

Ankara Klinik Psikolog Serra Boztaş

Ankara’da Klinik psikolog Randevusu oluşturmak için tıklayın.

Ankara Klinik Psikolog

Ankara Psikolog

Çankaya Psikolog

Çankayada Psikolog

Psikolog Ankara

Psikolog Çankaya

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik Sırasında Depresyon

Hamilelik, birçok kadın için heyecan verici ve özel bir dönemdir. Ancak, bu süreç sadece fiziksel değişimlerle değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel değişimlerle de doludur. Hamilelik sırasında bazı kadınlar depresyon belirtileri yaşayabilir. Hamilelik depresyonu, annenin hem kendi sağlığını hem de bebeğinin sağlığını etkileyebilecek ciddi bir durumdur. Bu makalede, hamilelik sırasında depresyonun nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.


Hamilelik Depresyonu Nedir?

Hamilelik sırasında ortaya çıkan depresyon, duygusal dalgalanmaların, hormon değişikliklerinin ve yaşam stresi gibi etkenlerin bir sonucu olarak gelişebilir. Klinik olarak “antenatal depresyon” olarak adlandırılan bu durum, gebelik sürecinde bir kadının uzun süreli üzüntü, umutsuzluk ve ilgisizlik hissetmesine neden olabilir.

Bu tür depresyon, doğum sonrası depresyonundan (postpartum depresyon) farklıdır çünkü belirtiler doğumdan önce başlar. Ancak doğum sonrası depresyon riskini de artırabilir.


Hamilelik Sırasında Depresyonun Nedenleri

Hamilelik depresyonunun ortaya çıkmasına neden olan birkaç faktör vardır:

  1. Hormonal Değişiklikler: Hamilelik sırasında östrojen ve progesteron hormonları önemli ölçüde değişir. Bu hormonal değişimler, beyindeki kimyasal dengeyi etkileyerek depresyona yol açabilir.
  2. Genetik Faktörler: Ailede depresyon geçmişi olan kadınların hamilelik sırasında depresyon yaşama riski daha yüksektir.
  3. Stres ve Kaygı: Bebekle ilgili sağlık endişeleri, mali durum, doğum korkusu gibi faktörler hamilelik sırasında depresyon riskini artırabilir.
  4. Sosyal Destek Eksikliği: Eş, aile veya arkadaş desteğinin eksikliği, depresyonu tetikleyen faktörlerden biridir.
  5. Önceki Depresyon Geçmişi: Daha önce depresyon teşhisi konmuş bireylerin hamilelik sırasında depresyon yaşama olasılığı daha yüksektir.
  6. İlişki Sorunları: Eş veya aile üyeleriyle yaşanan problemler, hamilelik sürecini daha zor hale getirebilir.

Hamilelik Sırasında Depresyonun Belirtileri

Depresyon, hamilelik sürecinde farklı belirtiler gösterebilir. En sık görülen belirtiler şunlardır:

  • Sürekli Üzgün Hissetme: Günlerce veya haftalarca süren derin üzüntü hali.
  • İlgi Kaybı: Daha önce keyif alınan aktivitelere karşı ilgisizlik.
  • Aşırı Yorgunluk ve Enerji Eksikliği: Hamilelik sırasında normalden daha fazla yorgun hissetmek depresyon belirtisi olabilir.
  • Uyku Sorunları: Aşırı uyuma veya uyuyamama.
  • İştah Değişiklikleri: Aşırı yemek yeme veya yemek yememe isteği.
  • Kendini Değersiz Hissetme: “İyi bir anne olamayacağım” gibi düşünceler.
  • İrritabilite ve Sinirlilik: Küçük olaylara aşırı tepki verme.
  • İntihar Düşünceleri: Depresyonun ileri seviyelerinde kişinin kendine zarar verme düşüncelerine sahip olması.

Hamilelik Sırasında Depresyonun Riskleri

Tedavi edilmediğinde, hamilelik depresyonu hem anne hem de bebek için ciddi sonuçlar doğurabilir:

  • Düşük Doğum Ağırlığı: Anne karnındaki stres ve depresyon, bebeğin gelişimini olumsuz etkileyebilir.
  • Erken Doğum Riski: Araştırmalar, hamilelik sırasında depresyon yaşayan kadınların erken doğum yapma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir.
  • Doğum Sonrası Depresyon Riski: Hamilelikte depresyon yaşayan kadınların doğum sonrası depresyon riski daha fazladır.
  • Bağlanma Sorunları: Depresyon, anne ve bebek arasındaki duygusal bağlanmayı zorlaştırabilir.

Hamilelik Depresyonu Nasıl Tedavi Edilir?

Hamilelik sırasında depresyon tedavi edilebilir bir durumdur ve birçok farklı yöntemle yönetilebilir.

1. Psikoterapi (Konuşma Terapisi)

Bireysel terapi veya bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemler depresyonu yönetmede etkili olabilir. Terapi, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye ve başa çıkma becerilerini geliştirmeye yardımcı olabilir.

2. Sosyal Destek

Aile ve arkadaş desteği, depresyonla baş etmede büyük bir fark yaratabilir. Eş desteği, özellikle hamilelik sürecinde annenin kendini daha güvende hissetmesini sağlar.

3. Meditasyon ve Rahatlama Teknikleri

Yoga, meditasyon ve nefes egzersizleri gibi teknikler, stresin azalmasına ve ruh halinin iyileşmesine yardımcı olabilir.

4. İlaç Tedavisi

Bazı durumlarda, doktorlar hamilelik sırasında güvenli olduğu bilinen antidepresan ilaçları önerebilir. Ancak, ilaç kullanımı mutlaka bir uzman kontrolünde olmalıdır.


Sonuç

Hamilelik sırasında depresyon yaygın bir durumdur ve ihmal edilmemesi gereken bir ruh sağlığı sorunudur. Erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleri ile bu süreç daha sağlıklı bir şekilde yönetilebilir. Eğer siz ya da bir yakınınız hamilelik depresyonu belirtileri gösteriyorsa, bir uzmandan destek almak çok önemlidir.

Daha fazla bilgi ve profesyonel destek almak için Ankara Uzman Terapi web sitesini ziyaret edebilirsiniz. Ankara’da deneyimli bir psikolog ile görüşerek bu süreci daha sağlıklı bir şekilde yönetebilirsiniz.

 

Aile Terapisi Nedir?

Mükemmeliyetçilik ve Erteleme Davranışı

Neden başlayamıyorum? Neden devam edemiyorum?

Başladığınız her şey yarım mı kalıyor yoksa hep bir başlama isteği içinde olup hiçbir zaman harekete geçemiyor musunuz? Yeni bir dil öğrenmek, zararlı alışkanlıkları terk etmek, spora başlamak, bir hobi edinmek gibi gerçekten istediğiniz ve size iyi geleceğini bildiğiniz bütün kararları almayı bahaneler üreterek geçiştirmenizin altında mükemmeliyetçilik ve erteleme davranışı yatıyor olabilir.

     Mükemmeliyetçilik en kısa haliyle kusursuza ulaşma arzusu olarak tanımlanabilir. Bu arzu bireylerin kendilerine ulaşılması imkansız ve gerçekçi olmayan hedefler koymalarına yol açar. Mükemmeliyetçi karakter özelliklerine sahip olan bireyler bu hedefleri koyarken kendi sınır ve ihtiyaçlarını gözetmediklerinden ve kendilerine hata yapma şansı tanımadıklarından dolayı tükenmişlik, depresyon ve kaygı gibi bir takım sorunla karşı karşıya kalabilir.

Mükemmeliyetçi karakter özellikleri;

 

  • Hata yapmaktan ve başarısız olmaktan korkmak ve bu nedenle yapılacakları ertelemek,
  • Başarılarını görmemek/ yaptıklarının yeterince iyi olmadığını düşünmek,
  • İltifatları kabul edememek,
  • Aşırı plan yapmak,
  • Karar vermede güçlük çekmek,
  • “-meli,-malı” kalıplarını çok sık kullanmak..

 

     Toplumda genellikle pozitif olarak algılanan mükemmeliyetçilik kavramı aslında bireylerin hayatında büyük bir stres yaratır. Kendilerine ve çevrelerine karşı katı bir tutum içinde olan mükemmeliyetçi kişilerin beklentileri sıklıkla gerçek üstüdür ve tatmin edilemez. “Ya hep ya hiç” bakış açısına sahip mükemmeliyetçi kişiler mükemmel olmayacaksa hiç olmasın diye düşünerek yapmak istediklerini sürekli olarak erteler yada yarım bırakırlar. Bu erteleme davranışı geçici bir rahatlama duygusu yaratsa bile daha sonra suçluluk, utanç ve endişeye dönüşür.

     Mükemmeliyetçilik ve erteleme davranışını bırakmak için;

  1. Mükemmeliyetçiliği tanımak ve kabul etmek; mükemmele ulaşmayı amaçladığınız alanları belirleyin. Örneğin; iş, sağlık, temizlik, spor..
  2. Kendi sınırlarınızın ve ihtiyaçlarınızın farkında olmak; kendinize bir hedef koyarken gerçekçi ve ulaşılabilir olmasına dikkat edin. Bir davranışı alışkanlık haline getirmenin yolu her gün o davranışı tekrar etmektir. Örneğin hedefimiz sporu alışkanlık haline getirmek olsun. Bunun için başlangıçta her gün 2 saat spor yapma kararı gerçekçi ve ulaşılabilir değildir. Bunun yerine bizi zorlamayacak şekilde sadece 20-30dk ile başlamak daha uygun olacaktır. Bu sayede kararlılıkla devam edebiliriz.
  3. Sürecin keyfine varmak; sonucunu düşünmek yerine sadece içinde bulunduğunuz ana bütün dikkatinizle yönelin. Unutmayın gerçek olan tek şey şu andır. Mükemmel sonuca ulaşmak sadece gelişmeyi engeller.
  4. İnsan olduğunuzu hatırlamak; hata yapmak insan olmanın doğasında vardır. Hatalarımız sayesinde gelişir ve öğreniriz.
  5. Başarıları onurlandırmak; hedefinize ulaşma yolunda büyük-küçük, önemli-önemsiz olarak sınıflandırmadan her adımınızı kutlayın. Kendi kendinize teşekkür edin.

Ankara Psikolog Randevu Oluşturmak İçin Aşağıdaki butona tıklayabilirsiniz.

Ankara Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Nedir?

Ankara Okb Psikolog

Ankara Okb Psikolog Nedir?

Ankara Okb Psikolog arayışınızda sizlere yardımcı olabiliriz.Obsesif kompulsif bozukluk yani kısaca OKB, şiddetli anksiyete ve tekrarlayan davranışlarla karakterize bir zihinsel sağlık durumudur. Pek çok insan bozukluğun ne anlama geldiğini bilse de, çok az insan onun gerçekte ne olduğunu anlıyor. Obsesif kompulsif bozukluk, tartışılması kolay bir konu değildir, ancak dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen bir durumdur. Obsesif kompulsif bozuklukla ilgili temel sorun, günlük yaşamda ciddi sorunlara neden olmasıdır. Bu sorunlar, utanç verici sosyal etkileşimlerden maliyetli hastaneye yatışlara kadar uzanmaktadır. Bu rahatsızlıkla mücadele etmenin en iyi yolu, uyarı işaretlerinden haberdar olmak ve hemen bir doktora görünmektir.

 

 

OKB, hastanın müdahaleci olarak deneyimlediği tekrarlayan düşünceler, korkular veya görüntülerle karakterizedir. Düşünceler veya görüntüler, bozukluğu olan kişinin endişeli veya korkmuş hissetmesine neden olabilir. Ayrıca kişinin hızlı kalp atışı veya mide bulantısı gibi fiziksel semptomlar yaşamasına neden olabilirler. Bu düşünceler veya görüntüler, kişinin temel inançları ve değerleri ile uyumlu olmadığı için araya girici ve istenmeyen olarak deneyimlenir. Obsesif-kompulsif bozukluğu olan bir kişi, bu düşünceleri veya görüntüleri zihninde tehditkâr bir varlık olarak deneyimler ve şiddetli kaygı ve korkuya neden olur.

OKB, kişinin günlük yaşamını aşırı derecede bozabilir. Örneğin, bozukluğu olan biri, evini veya ofis alanını aşırı derecede temizleyebilir ve ayrıntılar ve görünümlerle aşırı derecede ilgili olabilir. Ayrıca küçük hatalar yaptıkları için kendilerini sürekli eleştiren mükemmeliyetçi olabilirler. Bu sürekli özeleştiri, bazı durumlarda depresyona ve hatta intihar düşüncelerine yol açabilir. Kaygıyı azaltmak için, bozukluğu olan kişiler genellikle belirli kuralları veya rutinleri izleyerek duygularını boğmaya çalışırlar. Örneğin, belirli nesneleri tekrar tekrar sayabilir veya belirli görevleri çok yavaş gerçekleştirebilirler. Bu ritüeller veya diğer zihinsel rutinler o kadar kökleşmiş olabilir ki kırılmaları imkânsız hale gelebilir.

Obsesif-kompulsifleri olan bazı insanlar, düşünce kalıplarının normal düşünceden ne kadar farklı olduğunu anlamakta zorluk çekse de diğerleri bu semptomları hiç yaşamazlar. Ek olarak, obsesif-kompulsif bozukluk teşhisi konan tüm insanlar günlük işlevsellikte sorun yaşamazlar; birçoğu, kendilerini kişisel olarak etkileyen sorunlar olmadan mutlu ve üretken bir hayat sürüyor. Bununla birlikte, her obsesif-kompulsiftik vakası farklıdır ve uygun bir tedavi planı belirlemek için bireysel teşhis gerektirir.

Obsesif-kompulsiftik, bir kişinin günlük yaşamını son derece rahatsız edici olabilse de kişisel ilişkiler üzerinde her zaman olumsuz etkileri yoktur. Çoğu insan obsesif-kompulsiflerin kendilerini nasıl etkilediğinin farkında olmasa da sendromun yan etkilerinden dolayı kişisel ve mesleki yaşamlarında sorunlar yaşayabilirler. Bu rahatsızlıkla mücadele etmenin en iyi yolu, uyarı işaretlerinin farkında olmak ve iyileşme sürecine başlayabilmeniz için hemen bir psikoloğa görünmektir.

Ankara Okb Psikolog randevu almak için aşağıdaki link’e tıklayabilirsiniz.

Sağlıklı Bir İlişkiyi Nasıl Anlarız

Sağlıklı Bir İlişkiyi Nasıl Anlarız

Sağlıklı Bir İlişkide Olduğumuzu Nasıl Anlarız?

İlişkimiz bizi mutlu ediyor ve hayatımızda sırtımızı dayayabileceğimiz, güvenebileceğimiz bir insan var ise hayatta bizden mutlusu yoktur. Karşılıklı güven ve birbirimiz hakkındaki düşüncelerimizi özgürce paylaşabilmek mutlu ve sağlıklı bir ilişki nin en temel gereksinimleridir. Eğer ilişkimizi arada sırada sorguluyor, şüpheler duyuyor, kendimizi bazı konularda rahatsız ve engellenmiş hissediyorsak, bu bizim için sağlıklı olmayan bir ilişkide olduğumuzun göstergeleri olabilir. Dilerseniz biraz doğru bir ilişkide olup olmadığımıza göz atalım.

  1. Yaşadığımız ilişkide korku hissetmiyorsak

Bu bağlanma korkusu da olabilir, karşımızdakinin bize bir şekilde zarar verebileceği korkusu da. Eğer ilişkimizde güven hissi varsa ve hem bağlanmaktan hem de bu kişinin bize bir zarar verebileceğinden çekinmiyorsak doğru bir ilişki yaşıyoruz diyebiliriz.

  1. İlişkiyi saklama gereği hissetmiyorsak

Sağlıklı  bir ilişki de taraflar beraber oldukları kişiyi ve ilişkilerini gizleme gereği hissetmez. Özgürce aileleriyle, arkadaşlarıyla hatta dünya ile paylaşmak isterler. Bizim ilişkimiz de böyle mi yoksa taraflar ilişkilerini saklamaya mı çalışıyorlar buna bakmak gereklidir.

  1. Birbirinden sır saklama gereği duymamak

Eğer ilişkimizde birbirimizden sakladığımız önemli sırlar varsa bu ilişkinin doğru olmadığının önemli bir göstergesi olabilir. Sağlıklı bir ilişki lerde taraflar birbirlerinden bir şeyler gizlemek şöyle dursun, aksine, birbirlerine olabildiğince açık ve dürüst olmaya çalışırlar. 

  1. Birbirini gizlice takip etmeye çalışmamak

Doğru ve sağlıklı ilişkilerde, iki taraf da birbirine karşı açık ve dürüst olacağından, birbirlerini gizlice takip etmek zorunda hissetmezler. İlişkinizde karşı tarafın sizden sakladıkları olduğunu düşünüyor ve onu yakalama arzusu hissediyorsanız bazı şeyler gerçekten yanlış demektir. Aynı şekilde sizin de karşınızdakinin arkasından çevirdiğiniz dolaplar olmamalıdır.

  1. Kendinizi karşınızdaki kişiden üstün görmemek

“Davul bile dengi denginedir” sözü ilişkiler için genellikle geçerlidir. Sosyal, ekonomik, entelektüel ve eğitimsel farklar olsun, ailevi farklılıklar olsun, kişisel ilişkilerde bir yere kadar tolere edilebilirler. Duyduğunuz aşkın etkisiyle bir süre görmezden geldiğiniz bu farklar, çatışmalar ve anlaşmazlıklar başladığında su yüzüne çıkar. Arada derin ve aşılamaz farklılıklar var ise, bu eninde sonunda ilişkinin parçalanmasına yol açabilir. 

  1. İlişkide olduğunuz kişinin başarılarını kıskanmamak

İlişkilerde en önemli gereksinimlerden biri de, kişilerin birbirlerinin başarılarını desteklemeleri ve her zaman daha iyisine ulaşmalarını içten bir şekilde dilemeleridir. Eğer ilişkinizde birbirinizin daha başarılı olmasını istiyor ve bu konuda birbirinize elinizden gelen desteği verebiliyorsanız sağlıklı ve doğru bir ilişkidesiniz diyebiliriz. Gerçekten birbirini seven insanlar, birbirlerinin başarılarına sevinir ve daima birbirlerini desteklerler.   

  1. Anlaşmazlıkları o anda çözmeye çalışmak

Her sağlıklı ilişkide sorunlar ve anlaşmazlıklar da olur. Önemli olan bu sorunları biriktirmemek, ertelememek, o anda konuşup, tartışıp üstesinden gelebilmektir. Ertelenen, sonraya bırakılan sorunlar zamanla birikir ve haddinden fazla artarlar. En sonunda taraflar birbirlerine patlayarak ilişkiye onarılamaz zararlar verebilirler. Siz de sorunlarınızı o anda konuşup giderebiliyorsanız, sonraya atmıyorsanız doğru bir ilişkide olduğunuzu söyleyebiliriz.

  1. Doğru iletişim kurabilmek

İlişkilerde doğru şekilde iletişim en önemli etkendir. Doğru iletişim; tarafların birbirleri hakkındaki memnuniyetlerini ve memnuniyetsizliklerini yüz yüze konuşabildikleri ortamlar yaratabilmelerinde yatar. Her iki taraf da birbirlerini dinlemeye gönüllü ise, kimse kimseyi manipüle etmeye çalışmıyor, gerçekten sorunları anlamaya ve çözmeye uğraşıyorsa o ilişkinin doğru ve sağlıklı olduğundan söz edebiliriz.

  1. Farklılıklara saygı göstermek

Her insan birbirinden farklıdır. Herkesin farklı bir yetiştirilme tarzı, farklı bakış açıları ve değerleri olması normaldir. Eğer arada uçurumlar yoksa ve ortak noktalarda buluşulabiliyorsa bu, ilişkiyi yürüten unsur olacaktır. Her durumda kendimizi karşımızdakinin yerine de koyarak düşünmeli ve onun bakış açısını da anlamaya çalışmalıyız. Bize kabul edemeyeceğimiz derecede ters gelen durumlar haricinde ortak anlaşma noktaları bulabiliyor isek, o ilişkinin doğru yolda olduğunu söyleyebiliriz.

  1. İlişkide kendimizi kaybetmemek

Bu ilişkilerde en çok zorlanılan unsurlardan biridir.  Özellikle ilişki çok iyi gidiyorsa, çoğunlukla kişiler ilişkinin baş döndürücü temposuna kapılıp kendilerinden vazgeçerler. Bu, arada sırada iyi gelse de, hiçbir zaman hobilerinizden, hayatınızdan, ilişkiniz dışındaki meşguliyetlerinizden tamamen vazgeçip kendinizi ilişkiye aşırı kaptırmamanız gerekir. Siz kendi kendinize bir bireysiniz ve ilişkiniz hayatınızın mutluluk verici bir parçası. Bunu asla unutmamalısınız. Her iki taraf da ilişkide kendinden vazgeçmek zorunda kalmadan birbirlerine sevgi ve mutluluk içinde sarılabiliyorsa bu ilişkinin doğru bir ilişki olduğundan söz edebiliriz.

İlişki, Çift terapisi için uzman Psikolojik Danışman  Emine Toklu Başkak için randevu oluştur.

Ankara Psikolog 

 Ankara Klinik Psikolog

Ankara Aile Danışmanlığı

Sinema Terapi

SİNEMA TERAPi

 

Sinema sanatı, kullanılan birçok teknik yardımı ile insan yaşamına ve hayallerine dair her şeyi içinde barındıran, bizi adeta bize geri yansıtabilme gücüne sahip gerçeğe en yakın sanat türüdür. Görsel ve işitsel yönü ile insan üzerinde derin etkiler bırakan sinema sanatının saldırgan davranışların ortaya çıkmasında etkili olduğu bilinmektedir. Ancak filmlerin insan üzerinde bu yönde bir etkisinin olması aslında iyileşme yolunda da kullanılabilecekleri anlamına gelmektedir.

Kendimizi filmlerde bulmak.. Sinema Terapi

Read more

psikolog ve klinik psikologlar ın ofis açma sartlari 2025

Psikolog ve Klinik Psikologlar İçin Ofis Açma Şartları (2025)

Psikolog ve Klinik Psikologlar İçin Ofis Açma Şartları (2025) Psikoloji alanında hizmet vermek isteyen uzmanlar için …

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi)

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi)

Başkaları Tarafından Seyredilme Korkusu (Skopofobi) Skopofobi Nedir? Bazı insanlar kalabalıkta yürürken, toplu taşıma …

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir?

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir?

İlk Gece Korkusu Nasıl Yenilir? 🌙 Uzman Psikolog Anlatıyor İlk gece korkusu … Birçok çift için bu deneyim hem …